(Yazının orijinali 10 Mart 2012 tarihinde yayınlanmıştır)
Bir önceki yazımızda Türkiyeli
solcuların neden Balkanları anlamalarının gerekli olduğu konusunda bazı
çıkarımlar yapmıştık. Bu yazıda ise Balkanlar’ı anlamak için hangi kaynaklara
başvurabileceğimizi tartışacaktık. Bu tartışmanın en önemli ekseni Balkanlar’ın
emperyalizm tarafından nasıl kurgulandığı ve bu bağlamda Batılı
entelektüellerin Balkanlar’ı nasıl anlamlandırmaya çalıştıkları ile
ilintilidir.
Bu konuyu tartışmaya
açacakken Suriye’deki gelişmelerde Bosna müdahalesinin sık sık anılması,
“Balkanlar’ı Anlamak” dizisinin ikinci yazısını biraz ertelememize neden oldu.
Sol Portal editörlüğü iki
gün önce, İslamî medyada ayrı bir yerde olan “Haksöz”ün web sitesinde ilginç
bir yazı bulmuş. Haksöz çevresi “türbana serbesti” mücadelesiyle ön plana çıksa
da, cezaevlerindeki koşullardan, Kürtlere uygulanan baskıya kadar genel olarak
İslamcıların üç maymunu oynadıkları birçok konuda da sessiz kalmayan bir grup
olarak bilinir.
Yazının başlığı: “Bosnalaşan Suriye, Müdahale ve
Emperyalizm”. Mustafa
Akyol’un Star’da yayınlanan yazısı üç paragraflık bir sunum yazısıyla Haksöz
okurlarına sunulmuş. İsteyen okurlar yazının orijinal haline buradan ulaşabilir. Fakat bizce Haksöz’ün bu yazıya
eklediği sunum yazısı ve yazının altındaki tartışmalar da çok değerli ve okunmaya
değer.
İslamî medya, ABD’nin
Suriye’ye müdahalesinin yanında olmanın “mubah” olduğunu ispatlama telaşı
içerisinde. “Haksöz” de bu kampanyanın içerisinde yer almak istiyor ama kendi
tabanıyla ters düşmemek için, başka yerlerde yayınlanan, emperyalist müdahaleye
açıktan destek veren yazılara, “sunuş yazısı” ekleme yoluyla işin içinden
sıyrılmaya çalışıyor.
Ana akım medyada, orada
burada Suriye müdahalesinin meşru olduğunu, özellikle hava operasyonunda
emperyalizmden destek alınmasının mubah olduğunu anlatmak için çırpınan yazılar
yayınlanıyor. Orada yazılan bir yazı, “sunum yazısıyla” burada yeniden
yayınlanıyor. Böylelikle yazı İslamcı yazarlar tarafından yazılmadığı için
Haksöz’e her hangi bir sorumluk yüklenmemiş oluyor, fakat aynı zamanda “Suriye
operasyonu”na tam boy destek de sağlanmış da oluyor. Çok şık bir takiyye
örneği. Biz takiyyeye sadece Dar-ül Harb’da müsaade ediliyor zannederdik, ama
meğerse bizzat Dar-ül İslâm’da da yapılabiliyormuş.
Yazıya gelecek olursak…
Mustafa Akyol, yazısına
“Bunları okuyunca birileri çileden çıkacak ve ‘Seni gidi Amerikan emperyalizmi
uşağı’ diyecek ama…” diyerek başlamış. Bir şekilde lafı getirip, sola küfür
ederek bitirmiş. Bu bağlamda yazının ilk cümlesinin çok doğru ve yerinde bir
tespitle başladığını teslim etmemiz gerekiyor.
Eğer ki, “Muhafazakâr
kalemlerin emperyalizm uşaklığı” başlıklı bir çalışma yapılacaksa, Mustafa
Akyol’un yazısı Tanzimat Dönemi’nden bu yana bu uşaklığa örnek olarak verilecek
yazıların başında geliyor.
Öte tandan son
zamanlarda bu uşaklığın başka bir boyutuyla karşı karşıyayız. Daha önce Libya
müdahalesi sırasında, bugünlerde de Suriye’ye müdahale çağrıları için Filistin
ve Bosna’da yaşananlar açıkça istismar ediliyor. Hem Bosna hem de Filistin’de
yaratılan koşulların emperyalist kışkırtma ve dolaysız müdahalesiyle ortaya
çıktığı göz ardı edilerek…
İşte bu noktada yazı
“Yugoslavya Yazılarını” da ilgilendiriyor.
Geçen sene, Libya
müdahalesi sırasında bu istismara ilişkin bir yazıyı bu köşede yayınlamıştık. (Bkz.
Bosna’da NATO operasyonu gecikmiş
miydi?) Emperyalizm,
Libya’ya bir an önce müdahale edebilmek için Bosna deneyimini
örneklendiriyordu. Ana akım medyanın da boy boy yer verdiği bu bakış açısı,
Bosna Savaşı’nda Batı müdahalesinin gecikmiş olmasından dolayı on binlerce
insanın nedensiz yere can vermiş olmasını öne sürerek, Libya müdahalesinin
vakit geçirilmeden yapılmasını savunuyordu. Savundukları gerçekleşti. Kosova’da
da işleyen plan, Libya’da da başarıyla uygulandı ve emperyalizmle tamamıyla
uyumlu mafyatik hükümetler kuruldu.
Suriye’de de benzer
bir senaryonun uygulanması için yine aynı senaryo gündeme konuluyor. Petrol
zengini olmayan Suriye’ye yapılacak müdahalenin yaratacağı maddi yükün altına
girmek istemeyen ABD, bunun için emperyalizmin bölgedeki Truva atı Türkiye’nin
daha etkin rol almasını istiyor. Yeni Osmanlı rüyalar gören Türkiye buna daha
dünden razı! Fakat bunun için öncelikle kamuoyunun Suriye’ye karşı
gerçekleştirilecek bir müdahaleye hazırlanması gerekiyor. Suriye’nin hemen yanı
başımızda olması, CNN, İHA gibi dezenformatif bilgi kaynaklarına alternatif
oluşturabilecek birçok bilgi kaynağının var olması, Libya müdahalesine sesini
çıkaramayan, hazırlıksız yakalanan bazı ülkelerin Suriye konusunda daha atik
davranması, söz konusu kamuoyunun yaratılmasını biraz daha güçleştiriyor.
Öyle ki, her türlü
harekete “aha, devrim oluyor!” diye atlayanlar bile Suriye konusunda seslerini
fazla çıkartamıyorlar.
Kamuoyunun
oluşturulmasında yandaş medya her zamanki görevini yerine getiriyor fakat
İslamî medyaya daha büyük görevler düşüyor. Çünkü Müslümanlar arasında Libya
müdahalesiyle aklı karışan, Suriye’ye yapılacak müdahaleyi sorgulayan gruplar
ya da bireyler ortaya çıkabiliyor. Şu noktada Müslümanların yumuşak karnından
vurmak gerekiyor. Suriye’deki durumu Bosna’dakiyle özdeşleştirerek yansıtma riyakârlığı
Suriye’ye müdahale için kamuoyu yaratılmasında önemli bir silah olabilir.
Mustafa Akyol da bunun derdinde zaten.
SSCB’ye karşı 40 sene
boyunca emperyalizmden destek gören “sosyalizmin güler yüzü(!)” Yugoslavya,
SSCB’nin dağılmasıyla birlikte işlevini yitirince orasından burasından
çekiştirilmeye başlanmıştı. Halkları bir arada tutabilecek yapısal önlemler konusunda
zayıf olan “özyönetim”in bu gelişmeler karşısında yapabileceği fazlaca bir şey
yoktu. Ülke çok kanlı bir şekilde dağıldı. Sloven ayrılıkçılarını ve İkinci
Dünya Savaşı’nda Nazilerin bile dudaklarını uçuklatan katliamlara imza atmış
faşist Ustaşi rejimini açıkça sahiplenen Hırvat milliyetçilerinin bağımsızlık
kararlarını acele ile destekleyen emperyalizm, bir yandan Sırp
milliyetçilerinin de ekmeğine yağ sürerken, diğer yandan da farklı etnik
grupların bir arada yaşadığı Bosna’yı da kanlı bir savaşın kucağına atmış
oluyordu.
Bosna felaketinin en
önemli sorumluları katliamları yapan etnik milliyetçi yapılarla bu yapıları
destekleyen ve şovenizmi kışkırtan emperyalizmdir. Bosna Savaşı’nın sözde sona
erdiren Dayton Barış anlaşması, halklar arasında nefretin yapısallaştırıldığı,
yüz yıllardır bir arada yaşamış insanların arasına kesin sınırların çizildiği,
iktisadî ve toplumsal krizlerin olağanlaştırıldığı ve kansıksandığı bir yazılı
belgedir.
Neden-sonuç ilişkisiyle
tarihi yargılama yeteneğinden uzak olan çevreler, Bosna’da emperyalist
müdahalenin gecikmiş olduğunu savunurken, Bosna Savaşı’nın çıkış nedenlerini ve
koşullarını göz ardı ederler. Bu, ya siyasî bir tercihtir, ya da düpedüz
ahmaklıktır, ya da çoğunlukla her ikisi birden... Suriye koşullarını Bosna’yla
özdeşleştirerek buraya yapılacak bir emperyalist müdahale için kamuoyu
oluşturmaya çalışmak ise, en hafif tabiriyle riyakârlıktan başka bir şey
değildir.
Değil Suriye’nin,
dünyada hiçbir yerin Bosna’da yaşanılan canavarlığı yaşamasını kimse istemez. Fakat
Bosna’yı istismar ederek emperyalist müdahalenin şakşakçılığını yapmak sağlıklı
bir düşünce yapısının ürünü olamaz.
Eğer Suriye’de akan
kanın durmasını istiyorsanız, bu konuda samimiyseniz, Suriye’nin Bosna olmasını
istemiyorsanız, başta Türkiye olmak üzere, Suriye’ye müdahale etme hevesindeki
ülkelerin bu ülkedeki grupları silahlandırmasına, bu ülkede ajanlarının cirit
atmasına karşı olmalısınız. 1990’da emperyalizmin Yugoslavya’da uyguladığı
politikaların Suriye’de tekrar etmesine ve Türkiye’nin bu kanlı ve çirkin
planlara alet olmasına izin vermemelisiniz.
Ne yazık ki, siyasi
duruşunuz ve ahlâkınız Suriye’ye emperyalist müdahale konusunda samimî olacağınız
konusunda bizi pek de yüreklendirmiyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder