(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



24 Aralık 2015 Perşembe

SURİYE BOSNA OLMASIN!

(Yazının orijinali 10 Mart 2012 tarihinde yayınlanmıştır)

Bir önceki yazımızda Türkiyeli solcuların neden Balkanları anlamalarının gerekli olduğu konusunda bazı çıkarımlar yapmıştık. Bu yazıda ise Balkanlar’ı anlamak için hangi kaynaklara başvurabileceğimizi tartışacaktık. Bu tartışmanın en önemli ekseni Balkanlar’ın emperyalizm tarafından nasıl kurgulandığı ve bu bağlamda Batılı entelektüellerin Balkanlar’ı nasıl anlamlandırmaya çalıştıkları ile ilintilidir.

Bu konuyu tartışmaya açacakken Suriye’deki gelişmelerde Bosna müdahalesinin sık sık anılması, “Balkanlar’ı Anlamak” dizisinin ikinci yazısını biraz ertelememize neden oldu.

Sol Portal editörlüğü iki gün önce, İslamî medyada ayrı bir yerde olan “Haksöz”ün web sitesinde ilginç bir yazı bulmuş. Haksöz çevresi “türbana serbesti” mücadelesiyle ön plana çıksa da, cezaevlerindeki koşullardan, Kürtlere uygulanan baskıya kadar genel olarak İslamcıların üç maymunu oynadıkları birçok konuda da sessiz kalmayan bir grup olarak bilinir.

Yazının başlığı: “Bosnalaşan Suriye, Müdahale ve Emperyalizm”. Mustafa Akyol’un Star’da yayınlanan yazısı üç paragraflık bir sunum yazısıyla Haksöz okurlarına sunulmuş. İsteyen okurlar yazının orijinal haline buradan ulaşabilir. Fakat bizce Haksöz’ün bu yazıya eklediği sunum yazısı ve yazının altındaki tartışmalar da çok değerli ve okunmaya değer.

İslamî medya, ABD’nin Suriye’ye müdahalesinin yanında olmanın “mubah” olduğunu ispatlama telaşı içerisinde. “Haksöz” de bu kampanyanın içerisinde yer almak istiyor ama kendi tabanıyla ters düşmemek için, başka yerlerde yayınlanan, emperyalist müdahaleye açıktan destek veren yazılara, “sunuş yazısı” ekleme yoluyla işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.

Ana akım medyada, orada burada Suriye müdahalesinin meşru olduğunu, özellikle hava operasyonunda emperyalizmden destek alınmasının mubah olduğunu anlatmak için çırpınan yazılar yayınlanıyor. Orada yazılan bir yazı, “sunum yazısıyla” burada yeniden yayınlanıyor. Böylelikle yazı İslamcı yazarlar tarafından yazılmadığı için Haksöz’e her hangi bir sorumluk yüklenmemiş oluyor, fakat aynı zamanda “Suriye operasyonu”na tam boy destek de sağlanmış da oluyor. Çok şık bir takiyye örneği. Biz takiyyeye sadece Dar-ül Harb’da müsaade ediliyor zannederdik, ama meğerse bizzat Dar-ül İslâm’da da yapılabiliyormuş.

Yazıya gelecek olursak…

Mustafa Akyol, yazısına “Bunları okuyunca birileri çileden çıkacak ve ‘Seni gidi Amerikan emperyalizmi uşağı’ diyecek ama…” diyerek başlamış. Bir şekilde lafı getirip, sola küfür ederek bitirmiş. Bu bağlamda yazının ilk cümlesinin çok doğru ve yerinde bir tespitle başladığını teslim etmemiz gerekiyor.

Eğer ki, “Muhafazakâr kalemlerin emperyalizm uşaklığı” başlıklı bir çalışma yapılacaksa, Mustafa Akyol’un yazısı Tanzimat Dönemi’nden bu yana bu uşaklığa örnek olarak verilecek yazıların başında geliyor.  

Öte tandan son zamanlarda bu uşaklığın başka bir boyutuyla karşı karşıyayız. Daha önce Libya müdahalesi sırasında, bugünlerde de Suriye’ye müdahale çağrıları için Filistin ve Bosna’da yaşananlar açıkça istismar ediliyor. Hem Bosna hem de Filistin’de yaratılan koşulların emperyalist kışkırtma ve dolaysız müdahalesiyle ortaya çıktığı göz ardı edilerek…

İşte bu noktada yazı “Yugoslavya Yazılarını” da ilgilendiriyor.

Geçen sene, Libya müdahalesi sırasında bu istismara ilişkin bir yazıyı bu köşede yayınlamıştık. (Bkz. Bosna’da NATO operasyonu gecikmiş miydi?) Emperyalizm, Libya’ya bir an önce müdahale edebilmek için Bosna deneyimini örneklendiriyordu. Ana akım medyanın da boy boy yer verdiği bu bakış açısı, Bosna Savaşı’nda Batı müdahalesinin gecikmiş olmasından dolayı on binlerce insanın nedensiz yere can vermiş olmasını öne sürerek, Libya müdahalesinin vakit geçirilmeden yapılmasını savunuyordu. Savundukları gerçekleşti. Kosova’da da işleyen plan, Libya’da da başarıyla uygulandı ve emperyalizmle tamamıyla uyumlu mafyatik hükümetler kuruldu.

Suriye’de de benzer bir senaryonun uygulanması için yine aynı senaryo gündeme konuluyor. Petrol zengini olmayan Suriye’ye yapılacak müdahalenin yaratacağı maddi yükün altına girmek istemeyen ABD, bunun için emperyalizmin bölgedeki Truva atı Türkiye’nin daha etkin rol almasını istiyor. Yeni Osmanlı rüyalar gören Türkiye buna daha dünden razı! Fakat bunun için öncelikle kamuoyunun Suriye’ye karşı gerçekleştirilecek bir müdahaleye hazırlanması gerekiyor. Suriye’nin hemen yanı başımızda olması, CNN, İHA gibi dezenformatif bilgi kaynaklarına alternatif oluşturabilecek birçok bilgi kaynağının var olması, Libya müdahalesine sesini çıkaramayan, hazırlıksız yakalanan bazı ülkelerin Suriye konusunda daha atik davranması, söz konusu kamuoyunun yaratılmasını biraz daha güçleştiriyor.

Öyle ki, her türlü harekete “aha, devrim oluyor!” diye atlayanlar bile Suriye konusunda seslerini fazla çıkartamıyorlar.

Kamuoyunun oluşturulmasında yandaş medya her zamanki görevini yerine getiriyor fakat İslamî medyaya daha büyük görevler düşüyor. Çünkü Müslümanlar arasında Libya müdahalesiyle aklı karışan, Suriye’ye yapılacak müdahaleyi sorgulayan gruplar ya da bireyler ortaya çıkabiliyor. Şu noktada Müslümanların yumuşak karnından vurmak gerekiyor. Suriye’deki durumu Bosna’dakiyle özdeşleştirerek yansıtma riyakârlığı Suriye’ye müdahale için kamuoyu yaratılmasında önemli bir silah olabilir. Mustafa Akyol da bunun derdinde zaten.

SSCB’ye karşı 40 sene boyunca emperyalizmden destek gören “sosyalizmin güler yüzü(!)” Yugoslavya, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte işlevini yitirince orasından burasından çekiştirilmeye başlanmıştı. Halkları bir arada tutabilecek yapısal önlemler konusunda zayıf olan “özyönetim”in bu gelişmeler karşısında yapabileceği fazlaca bir şey yoktu. Ülke çok kanlı bir şekilde dağıldı. Sloven ayrılıkçılarını ve İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin bile dudaklarını uçuklatan katliamlara imza atmış faşist Ustaşi rejimini açıkça sahiplenen Hırvat milliyetçilerinin bağımsızlık kararlarını acele ile destekleyen emperyalizm, bir yandan Sırp milliyetçilerinin de ekmeğine yağ sürerken, diğer yandan da farklı etnik grupların bir arada yaşadığı Bosna’yı da kanlı bir savaşın kucağına atmış oluyordu.

Bosna felaketinin en önemli sorumluları katliamları yapan etnik milliyetçi yapılarla bu yapıları destekleyen ve şovenizmi kışkırtan emperyalizmdir. Bosna Savaşı’nın sözde sona erdiren Dayton Barış anlaşması, halklar arasında nefretin yapısallaştırıldığı, yüz yıllardır bir arada yaşamış insanların arasına kesin sınırların çizildiği, iktisadî ve toplumsal krizlerin olağanlaştırıldığı ve kansıksandığı bir yazılı belgedir.

Neden-sonuç ilişkisiyle tarihi yargılama yeteneğinden uzak olan çevreler, Bosna’da emperyalist müdahalenin gecikmiş olduğunu savunurken, Bosna Savaşı’nın çıkış nedenlerini ve koşullarını göz ardı ederler. Bu, ya siyasî bir tercihtir, ya da düpedüz ahmaklıktır, ya da çoğunlukla her ikisi birden... Suriye koşullarını Bosna’yla özdeşleştirerek buraya yapılacak bir emperyalist müdahale için kamuoyu oluşturmaya çalışmak ise, en hafif tabiriyle riyakârlıktan başka bir şey değildir.

Değil Suriye’nin, dünyada hiçbir yerin Bosna’da yaşanılan canavarlığı yaşamasını kimse istemez. Fakat Bosna’yı istismar ederek emperyalist müdahalenin şakşakçılığını yapmak sağlıklı bir düşünce yapısının ürünü olamaz. 

Eğer Suriye’de akan kanın durmasını istiyorsanız, bu konuda samimiyseniz, Suriye’nin Bosna olmasını istemiyorsanız, başta Türkiye olmak üzere, Suriye’ye müdahale etme hevesindeki ülkelerin bu ülkedeki grupları silahlandırmasına, bu ülkede ajanlarının cirit atmasına karşı olmalısınız. 1990’da emperyalizmin Yugoslavya’da uyguladığı politikaların Suriye’de tekrar etmesine ve Türkiye’nin bu kanlı ve çirkin planlara alet olmasına izin vermemelisiniz.

Ne yazık ki, siyasi duruşunuz ve ahlâkınız Suriye’ye emperyalist müdahale konusunda samimî olacağınız konusunda bizi pek de yüreklendirmiyor!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder