(Yazının orijinali 20 Nisan 2013 tarihinde yayınlanmıştır)
Geçtiğimiz ay 24 Mart
2013 Pazar günü Makedonya’da yerel seçimler yapıldı. Küçük bir ülke olan
Makedonya’da 80 belediye bulunuyor. İkinci tur seçimlerin de 8 Nisan’da
tamamlanmasıyla iktidardaki VMRO DMPNE (Vnatrešna
makedonska revolucionerna organizacija – Demokratska partija za makedonsko
nacionalno edinstvo / İç Makedonya Devrimci Örgütü – Makedonya
Ulusal Birliği Demokratik Partisi) başta başkent Üsküp olmak üzere
seçimden mutlak zaferle çıkan partiydi. Yerel seçimler sonucunda belediye başkanlıklarının
partilere göre dağılımı şu şekilde oldu:
İktidar partileri: 66 belediye
VMRO DMPNE: 54
DUI (İktidar ortağı Arnavut partisi): 12
Muhalefet partileri: 11 belediye
Sosyal Demokrat Parti: 7
Demokratik Türk Partisi: 1
Demokratik
Arnavut Partisi: 1
Roman Birliği: 1
Ulusal Demokratik Parti: 1
Bağımsız: 3
Seçim sonuçlarını
değerlendiren Başbakan Nikola Gruevski, bu derece mutlak bir zaferin kendisini
bile şaşırttığını saklamadı. İki dönemdir hükümette olan VMRO-DMPNE neredeyse
rakipsiz bir siyasi özne. Daha önce iktidarda yer alan sosyal demokrat partinin
başarısızlığı, VMRO-DMPNE’yi Makedonya’daki yegâne siyasi özne haline getirdi.
Makedonya’nın neredeyse dörtte birini oluşturan Arnavutları temsil eden
partileri saymazsak…
Hâkim milliyetçi retorik
Başta Makedonya’nın
batısındaki Struga ve Kiçevo olmak üzere, Arnavut ve Makedon nüfusun bir arada
yaşadığı yerleşimlerde seçim kampanyaları adeta kıran kırana geçti. Siyasi
otoriteler, Ohri Barışı öncesinde, yani Makedonya’nın iç savaşın köşesinden
döndüğü dönemde bile milliyetçi retoriğin siyaset üzerinde bu kadar etkili
olamadığını savunuyorlar. Öyle ki, yerel projelerin ön plana çıkması gereken
belediye seçimlerinde, adaylar kentler için proje ortaya koymaktan çok,
milliyetçi gururları okşayacak bir retoriği sahiplenmeyi tercih ettiler.
Özellikle seçim kampanyası
döneminde daha da kutuplaşma eğilimi gösteren Arnavut ve Makedon toplumunda, bu
kutuplaşmadan kaçınmaya çalışanların da tercihleri üzerinde baskı oluştu. Sonuç
olarak, Makedonya’daki 80 belediye başkanlığının büyük çoğunluğunu milliyetçi
partiler aldı.
Makedonya hep böyle değildi
Genelde Balkanlar, özelde
de Bosna ile birlikte Makedonya etnik didişmelerle anılır. Makedonya’nın etnik
yapısı oldukça karışıktır. Hatta Fransızlar bu karışık yapıya referans vererek
malzemesi oldukça zengin bir salata çeşidine “Makedon Salatası” adı verirler.
Bölgenin etnik
zenginliği, farklı kültürel grupların tarih boyunca birbirlerini boğazladığı ya
da boğazlamak için fırsat aradığı anlamına gelmiyor.
20. yüzyılın başlarında
Osmanlı coğrafyasında işçi sınıfının serpildiği ve sınıf savaşının ciddi bir
siyasi özne haline gelmeye başladığı Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu’nun fay
hattıydı. Birbirilerine karşı kışkırtılan millî kimlikler yaklaşık 20 sene
boyunca Balkan coğrafyasının kan gölü haline dönmesine neden olmuştu. Bu
konjonktürde, yeni yeni serpilmeye başlayan sınıf savaşımı da uzun bir dönem
etnik çatışmaların gölgesinde kalmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonra bölgedeki siyasi haritanın yavaş yavaş şekillenmeye başlaması ve İkinci
Dünya Savaşı sonrasında Yugoslavya’da sosyalist iktidarın kurulmasıyla
bölgedeki etnik ilişkiler “normalleşmeye” başlamıştı. Siyaset dışı alanda
tanımlanan etnik kimlikler, çatışmaların öznesi olmaktan çıkmıştı. Siyasete
sınıf yön veriyordu. Öyle ki, faşizme karşı Makedon, Arnavut ve hatta Türk
partizanlar ASNOM (Makedonya Antifaşist Halk Kurtuluş Konseyi - Antifašističko
Sobranie za Narodno Osloboduvanje na Makedonija) saflarında faşistlere karşı
savaşıp Sosyalist Yugoslavya’nın kurulmasına katkı sağlamışlardı. 45 yıllık barış ortamı Yugoslavya’nın
dağılmasıyla son buldu. Aslında Yugoslavya’dan gayet de memnun olan Makedonya
aynı Bosna-Hersek’in yaptığı gibi, Sırp milliyetçiliğiyle baş başa kalmamak
için 8 Eylül 1991 tarihinde yapılan referandumla bağımsızlığını ilan etti. Siyasi
analistler Bosna-Hersek’teki fırtınanın Makedonya’da da kopmasının an meselesi
olduğunu düşünüyorlardı fakat beklenen olmadı.
Bağımsız Makedonya’da iç barışı koruma çabaları
Yugoslavya’dan gönülsüz
bir biçimde kopan Makedonya çok-sesli demokrasiyi serbest piyasa ortamında
koruyabilmek için elinden geleni yaptı. Düzenlenen anayasada Makedonlarla
birlikte Arnavutlar, Türkler, Ulahlar ve Romlar da cumhuriyetin kurucu
unsurları olarak tanımlandı.
Eski komünist, yeni
sosyal demokrat Kiro Gligorov başkanlığındaki Makedonya hükümetinin iç barışı
koruma çabaları ardı ardına birçok duvara çarptı. Öncelikle, yeni kurulan
devletin Yunanistan’ın girişimiyle tanınmaması, BM dahil olmak üzere
uluslararası kuruluşlarda ancak “Eski Yugoslav Cumhuriyeti” sıfatıyla yer alabilmesi
çoğulcu bir demokratik yapıyı kurmaya çalışan Makedonya’daki milliyetçilerin
ellerine önemli kozlar veriyordu. Sosyal demokrat partiyi yakından takip eden
VMRO-DPMNE her ulusal krizde iktidara daha da yaklaşıyordu.
2001 yılında ise siyasi atmosfer
tamamıyla ters yönden esmeye başladı. Batı’nın sonsuz desteğiyle Sırbistan’a
karşı başarı kazanan Arnavut milliyetçiliği gözünü Kosova’dan sonra
Makedonya’ya dikti. Çıkan iç savaş Ohri Barışı’yla sonlandırıldı fakat iç
savaşın böldüğü Makedonya artık her iki taraftaki milliyetçi güruhun eline
teslim edilmişti. Makedon milliyetçiliğinin nasıl iktidara geldiğiyle ilgili
bir yazıyı geçtiğimiz yıl bu köşede yayınlamıştık.[1]
Eski Yugoslavya’da milliyetçilik çıkmazı
Eski Yugoslavya’da sağın
yükselişini inceleyen yazımızda da[2]
milliyetçiliğin sadece “dış mihraklar” tarafından değil, içerideki serbest
piyasacı, işbirlikçi, muhafazakâr siyasetçiler tarafından da kışkırtıldığından
bahsetmiştik. Makedonya’daki son seçimler de bu eğilimin dışında değil, hatta
bilâkis tam da ortasında yer alıyor. Makedonya’daki son seçimler, seçimler
öncesinde yaşananlar, seçimlerin galibi VMRO’nun kitsch milliyetçiliği karşısındaki hiçbir engel tanımadan buldozer
gibi halkın üzerinden geçmeye devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder