(Yazının orijinali 9 Temmuz 2011 tarihinde yayınlanmıştır)
Geçtiğimiz Ekim ayında Kusturica’nın Antalya Film
Festivali’nde protesto edilmesiyle başlayan süreç üzerinden dokuz ay geçti.
Konuyla ilgili tartışma yaklaşık iki ay daha sürdü. Kusturica’yı tam unutmaya
başlamıştık ki bir haber daha geldi: Kusturica meşhur Drina Köprüsü’nün hemen
yanıbaşına kendi köyünü kuruyor. İsmi de “Andriçgrad”!
Yine mi Kusturica?
Kusturica
tartışmaları sırasında Bosnalı solcuların da fikirlerini almıştık. (1) Kısaca
şunu diyordu Bosnalı solcular: “Marksistlerin Kusturica hakkında yapacakları en
iyi şey, onun hakkında sessiz kalmaktır. Söyleyeceğimiz bir şey olmadığından
değil, konuşmaya değmediğinden.”
Kusturica
çıkışının AKP merkezli bir hareket olmasından dolayı, o dönemde bir çok solcu
Kusturica’yı sahiplenmişti. Sol Kültür’de ise Kusturica’nın gerçek yüzünü
ortaya koyan yazılar da yayınlanmıştı. Kaan Arslanoğlu’nun zengin içerikli
yazısı bir çoğumuzu aydınlatmıştı. (2) Yine Sol Kültür’ün yaptığı bir röportajda
sinemacı dostumuz Çağrı Kınıkoğlu da Kusturica’nın yönetmen olarak niteliğini
anlatmıştı. (3)
Kusturica
hakkındaki tartışmaları yeniden alevlendirek değiliz. Böyle bir amacımız yok.
Fakat Haziran başında bölgedeki gazetelere düşen bir haber Balkanlarla
ilgilenen herkesin gözlerinin yeniden Kusturica’ya çevrilmesini sağladı:
Kusturica yeni filmi için bir köy inşa edecek! Aslında haber yeni değil.
Sırbistan’da kendine ait “Drvengrad” (Tahtakent) isimli köyü inşa eden
Kusturica’nın şimdi de “Kamengrad” (Kayakent) inşa etme rüyası biliniyordu.
Fakat bu proje için muaazzam bir ortak bulan Kusturica Mart başından bu yana
girişimi hızlandırdı.
“Drvengrad” nedir?
Drvengrad
Kusturica’nın ticari bir başarısıdır. 2004 yılında Sırbistan’ın Bosna sınırındaki
Zlatibor bölgesinde “Hayat Mucizedir” filminin çekimleri sırasında Kusturica
bir vadi görür ve bu muhteşem doğa güzellikleriyle bezeli vadinin şimdiye kadar
değerlendirilememiş olmasına hayıflanır. Film çekimleri biter bitmez vadide
büyük bir arazi satın alır ve burada bir köy inşa etmeye karar verir.
Köyün inşaatı
başlarken Kusturica bir basın toplantısında bu köyü kurmasının ardında yatan
“tamamıyla duygusal” gerekçeleri şu ifadelerle açıklar:
“Savaşta doğduğum kenti (Saraybosna’yı) kaybettim. Bundan dolayı kendi
köyümü inşa etmeye karar verdim. ... Burada sinema eğitimi almak isteyenler
için seminerler, konserler, seramik ve resim kursları düzenleyeceğim. Burası
yaşadığım ve insanların da zaman zaman ziyaret ettikleri bir yer olacak.
Elbette ki köyde çalışanlar köyün sakinleri de olacak. Küreseleşmeye karşı
duran, kültürel farklılığın yer aldığı açık bir yer olmasını hayal ediyorum.”
Kusturica’nın
Saraybosna’dan adeta kaçtığını ve savaş sırasında işlenen katliamların
“abartıldığını” iddia edecek kadar saldırganların tarafında yer alarak
Saraybosna’ya dönmeye yüzü olmadığı gerçeğini bir kenara koyarsak, doğduğu
kente geri dönemeyen bu sanatçıya elbette üzülüyoruz. Ama Kusturica yüreğine
taş bastı ve sadece hasretini gidermek için değil, kültür ve sanata yapacağı
katkının aşkıyla Drvengrad’ın inşasına başladı.
Drvengrad diyoruz
ama sıfırdan inşa edilen bu köyün birden çok ismi var. Kusturica kimi zaman bu
köyden bahsederken Mecavnik ismini uygun görür. Mecavnik, köyün kurulduğu yerin
yanı
başındaki
yerleşimin ismidir. Kusturica’nın köyünün web sitesi de köyün orijinal ismiyle
anılmaktadır: www.mecavnik.info. Web sitesinin Sırpça versiyonunda da köyün ismi
Mecavnik olarak geçer. İngilizce web sitesinde ise köyün ismi “Kustendorf”tur.
Almanca “köy” anlamına gelen “Dorf”un başına Kusturica’nın “Kus”u eklenmiş ve
“Kusturica’nın Köyü” anlamına gelen bu isim kullanılmaktadır. Köyün “geleneksel” Sırp köyünün örnek
alınarak inşa edildiğini belirten “Drvengrad” (tahta köy) ismi de
kullanılmaktadır. Kafa karışıklığını gidermek için aynı köy için kullanılan üç
ismin farklı kitlelere hitap ettiğini
belirtmemiz gerekiyor. Sırpça web istesinde kullanılan Mecavnik ismi açıktır
ki, köyün kurulduğu bölgenin folklorik hatta “ulusal” özelliklerinin göz ardı
edilmediği iddiasıyla Sırpların gönlünü okşama amaçlıdır. Küstendorf ise çok
basit bir biçimde köye gelecek Avrupalı turistlerin köyün ismini kolayca
telaffuz edebilmeleri için kullanılmaktadır. Drvengrad ismi ise ekolojik
hissiyatları olduğu bilinen bu köyün aynı anda yerelliğe de saygılı olduğu
imgesini çok hoş yansıtmaktadır.
Kusturica bir ara
köye Şaringrad (çok renkli köy) ismini de vermişti ama bu gibi kavramlar 10 yıl
öncesine aitti ve pek de tutmadı zaten.
Kusturica’nın
asıl pazarlama başarısı sokak isimlerinin seçiminde kendini gösterir: Ernesto
Che Guevera, Diego Maradona, Nikola Tesla, Miodrag Petroviç Çkalya, Federico
Fellini, İngmar Bergman, Novak Cokoviç ve elbette ki ana caddeye ismini veren
İvo Andriç. Her kesime hitap eden isimler. Bir devrimci, bir futbolcu, Sırp
bilim insanı, Sırp tenisçi, ünlü yönetmen, ünlü aktris, Sırp aktör ve tabii ki
Nobel ödüllü bir yazar...
Müslüman olarak
doğan, fakat Yugoslavya döneminde dine oldukça mesafeli olduktan sonra
Yugoslavya’nın parçalanış sırasında vaftiz olup Ortodoks “aslına” dönen
Kusturica, eğer İslam’a geri dönerse muhtemelen bu kararındaki en büyük etkinin
Mevlana’nın “kim olursan ol yine gel” felsefesi olarak gösterecektir.
Herkese açıktır
Kusturica. Çoğulcudur. Herkesi kendi köyünde görmek ister. Peki köye gidince ne
yapacaksınız? Muhtemelen Sol okurları köyün meydanının tam ortasındaki
kiliseyle pek ilgilenmeyecektir ama vakit geçirecek bir çok alternatif var: Mladost
(Gençlik) Oteli, Prokleta Avlusu (Kafeterya), 2 adet restoran, yüzme havuzu,
spor salonu, sauna, jimnastik salonu, pastane, hatıra eşya dükkanı... Elbette
ki misafirlere sıcak bir atmosferde dingin ve unutulmaz bir tatil yaşatacak 70
tahta ev. Son cümlemiz biraz otel reklamı gibi oldu ama Kusturica bundan
şikayetçi olmayacaktır.
Bu projenin
Antalya’daki “Kremlin Otel”den daha başarılı bir ticari proje olduğunu kabul
etmeliyiz. Dağ başında, rant değeri çok düşük bir toprak parçası çok iyi
pazarlanmıştır. Üstelik de bunu yaparken sanatsal ve kültürel saiklerle
yapmıştır Kusturica!
Kusturica’ya
haksızlık etmeyelim. Köyde bir sinema, bir sergi salonu ve bir de kütüphane
var. 2008 yılından bu yana da Küstendorf Film Festivali düzenleniyor. Kimler
katılıyor, hangi filmler ödül aldı pek bilmiyoruz ama Kusturica yaptıysa en
iyisini yapmıştır.
Drvengrad’dan sonra Kamengrad!
Drvengrad’daki
başarısından sonra Kusturica yeni olmasa bile benzer bir başka parlak projeyle
daha ortaya çıktı. Bu sefer de sadece kaya kullanarak bir köy inşa etmeyi
tasarladı. Kamengrad Sırpça’da “Kayakent” anlamına geliyor. Bunun için yer
ararken Bosna-Hersek’teki Sırp Cumhuriyeti’nin ismen sosyal demokrat olan, ama
cismen bildiğimiz milliyetçi, şovenist politikacılara tipik bir örnek olarak
siyaset sahnesinde yer alan cumhurbaşkanı Milorad Dodik’ten destek geldi. Sırp
kültürüne ve tarihine ait olmayan her türlü eserin yok olması için elinden
geleni yapan Dodik, Dünya Mirası Listesi’nde yer aldığı için Vişegrad’daki
Mehmet Sokoloviç, ya da daha bilinen ismiyle tarihî “Drina Köprüsü”nü Drina’nın
serin sularına gömemiyordu ama hemen yanıbaşına inşa edilecek daha çekici bir
turistik cazibe merkeziyle en azından bu tarihî köprünün değerini bir nebze
azaltabilirdi. Geçtiğimiz Mart ayında bir araya gelen Dodik ve Kusturica
Kamengrad’ı Vişegrad’da köprünün hemen yanıbaşındaki yarımadaya kurmak için
karar verdiklerini açıkladılar.
Cezası biten
savaş suçlularını özel jet uçağıyla aldıran, Srebrenica’daki katliamın
sorumlularının birbirini öldüren Boşnaklar olduğunu, 1992-95 savaşı sırasında
asıl soykırım suçunun Sırplar’a karşı işlendiğini öne süren “Bağımsız Sosyal
Demokratlar Birliği” lideri Dodik bizimkisi gibi “kabadayı” bir siyasetçi
imgesi çizmekten çok hoşlanıyor. Ülkesinde özelleştirmedik kurum bırakmayan
Dodik, Batı karşısında atıp tutmayı çok seviyor. “Halkçı” olan halkın içinden
gelen Dodik 6 aydır grev yapan demiryolu işçilerini görmezden geliyor. Bizimkisi
vaktiyle futbol oynadıysa, Dodik de basketbol oynamış. Bizimkisi gibi selvi boylu,
delikanlı, kırık yürüyüşlü! Kusturica’nın bu projesiyle birden kültür ve sanat
sever de oldu! Kusturica Dodik’e olmayacak şeyler söyletmeyi bile başardı.
Haziran başında bir araya gelen ikili Vişegrad’da nehir boyunda gazetecilerle
söyleşi yaparken şunları söyledi: “Bu küçük kent Balkan halklarının tarih ve
kültürüne katkıda bulunacaktır!” Dodik Kusturica’nın küçük bir çocuğunkine
benzer hevesi ve heyecanından çok etkilendiğini de sözlerine ekledi.
2014’te bitmesi
planlanan proje toplam 10-12 milyon Avro’ya mal olacak.
Drvengrad, ya da diğer
ismiyle Mecavnik, ya da Kustendorf’taki ticari başarısını gölgede bırakmak istemeyen
Kusturica yeni projesi için daha anlamlı bir isim buldu: Andriçgrad! Nobel
ödüllü “Drina Köprüsü” romanının yazarı İvo Andriç’in ismiyle anılacak olması
ne büyük bir onur, ne hoş bir jest! Avrupa’daki kültür turizmi meraklılarının
gözünden kaçmayacaktır. Kamengrad’ın nezih, kültürle döşeli ortamında meşhur
Drina Köprüsü’ne nâzır bir kafede Andriç’in kitapları eşliğinde dingin ve
unutulmaz bir tatil!
Milorad Dodik,
“Sırp” (!) edebiyatının bu ünlü isminin köye verilmesinden dolayı da oldukça
memnunmuş. Sırp Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandar Combiç de Andriç’i
sahiplenmekte geri durmadı:
“Sırp Edebiyatı’nın, hatta Güney Slav Edebiyatı’nın en tanınmış ismi.
Hükümetimiz Andriçgrad’ın burada Vişegrad’da kurulmasından onur duyacak ve
elinden gelen yardımı yapacaktır. Kuşku yok ki, Andriçgrad inşa edilince
Vişegrad ve Sırp Cumhuriyeti turizmin kültürel
gelişiminde yeni bir kalite yakalayacaktır.”
Savaşın izlerini
taşıyan Dünya Mirası Listesi’ndeki Drina Köprüsü’nün restorasyonu ve tamiri
için tek kuruş harcamamış olan Sırp Cumhuriyeti hükümetinin bu “çılgın” proje
için elini bu kadar bol tutması takdirimizi kazanıyor tabii ki.
Drvengrad inşa
edilirken hayatının geri kalan kısmını kendi yeni köyünde geçireceğini söyleyen
Kusturica, bu fikrinden caymış gibi. Diyor ki:
“Bu benim ütopyam. Kentimi savaşta kaybettim. Şimdi burası benim evim.
Kentte yaşama fikri benim için bitmiştir. New York’ta dört, Paris’te 10 sene
geçirdim. Belgrad’da da bir süre yaşadım. Bu şehirler artık benim için sadece
havaalanlarıdır. Kentler benim için yaşanamayacak yerler. Kazandığım herşeyi
buraya harcayacağım.”
Kusturica yeni
projesinin tanıtımı için kolları sıvamış bile. İvo Andriç’in “Drina Köprüsü”
romanını filmleştirecek ve çekimleri bu köyde yapacakmış. Kuşkusuz Kusturica’nın
bu filmi de diğerleri gibi bizleri büyüleyecek. Bu büyüyü biraz olsun
dağıtabilmek için bu haftaki Yugoslavya yazımızı Kusturica’ya ayırdık.
dirimozkan@gmail.com
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil2015 de her ikisine de gittim. Açıkcası hiç ummazdım ama Emir Kustrica ile de karşılaştık.Boşnakça bildiğimizden çok rahat konuşabilecek iken savaşta olan bitenler ile ilgili söylemleri yüzünden yanaşmadık .Fakat drvengrad dan Visegrad a inince ikinci kez karşılaştık ve adam gelip siz mi beni ben mi sizi takip ediyorum deyince gülüşüp fotoğraf çektirdik. Bu anımı anlatmam çok şey ifade etmeyebilir lakin adamın filmleri ve o yörede yaptığını yılların turizmcileri yapamıyor belirtmek isterim. Düşünün ki ( siz burada bahsetmemişsiniz ) yıllardır bilinen bir tren sotası olan sarganosmica da onun bir mucizedir yaşamak filminden sonra tekrar canlanmış .Bana sorarsanız adamın beyninin içinden yaratıcılık akıyor. Flimlerine bayılırım ama okuduğum onca şeyden sonra ve bir Balkan insanı olarak nefret ediyorum o ayrı :)
YanıtlaSilsaygılar , bu arada bu yıl Srebrenitsa yürüyüşüne katıldıktan sonra yine Visegrad üzerinden drvengrad a çıkmayı planlıyorum o kadar güzel ki . takip etmek isterseniz facebook/instagram/web sitesinde aynı isimlerde anlatıyor olacağım . pustoodunya ismim ...
Teşekkürler. Okumayı isterim. Takibe başladım :)
Sil