(Yazının orijinali 14 Aralık 2013 tarihinde yayınlanmıştır)
26 Kasım 1942 tarihinde Bosna’nın
Bihaç kentinde toplanan AVNOJ (Antifašističko Vijeće Narodnog Oslobođenja Jugoslavije – Yugoslavya Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi) sadece
Nazilere değil, Ustaşa (Hırvat faşistleri) ve Çetniklere (Sırp faşistleri)
karşı verilen bir yıllık kahramanca mücadele sonrası yine Bosna’da, Jajce
kentinde bir araya geldi. 21-29 Kasım 1943 tarihleri arasında düzenlenen
toplantının son gününde, 29 Kasım 1943 tarihinde savaş sonrası kurulacak olan
Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştı.
Nazi işgali sonrası Tito
önderliğinde kurulan Yugoslavya’da 29 Kasım tarihi “Cumhuriyet Bayramı” olarak
kutlanıyordu. Dağılmanın hemen öncesi yıllarda Cumhuriyet Bayramı sadece resmî
görevlilerin katılımıyla sönük biçimde kutlanıyordu. Yugoslavya fiili olarak 25
Haziran 1991’de, Yugoslavya’nın en zengin iki ülkesi Slovenya ve Hırvatistan’ın
bağımsızlıklarını ilan etmesi ve Batı tarafından acele ile tanınmasıyla sona
ermişti. Ardından, Bosna-Hersek ve Makedonya’nın da ayrılmasından sonra
Sırbistan ve Karadağ’dan oluşan Yugoslavya Federal Cumhuriyeti 2003 yılına
kadar varlığını devam ettirdi.
1991-2003 süreci eski
Yugoslav coğrafyasındaki insanların belleklerinde farklı bir imgeleme sahiptir.
On iki yıllık süreçte Yugoslavya ismine sahip çıkan, görünüşte Yugoslavya’yı
yaşatmaya çalışan Miloşeviç, Yugoslavya isminin cisimleştiği olumlu imgelemi
kan denizinde boğmuştur.
UÇK terörünün gölgesinde
kurulan Kosova, 1999 NATO bombardımanı ve Miloşeviç’ten sonra gelen işbirlikçi
hükümetler bu gerçeği değiştiremez. Miloşeviç rejimi ne UÇK terörüne karşı halkların
eşitliğini savunan bir duruş sergileyebilmiştir, ne de NATO bombardımanı
karşısında anti-emperyalist bir saikle hareket etmiştir. Tito’nun ölümünden
beri Miloşeviç’in hedefi bellidir: Tito dönemindeki “zayıf Sırbistan, güçlü
Yugoslavya” anlayışını tersine döndürüp; “Güçlü Sırbistan, zayıf Yugoslavya”
biçimine döndürmekten başka gayesi yoktu. Milliyetçiliğin en arkaik
uygulamalarına şahit olunan Miloşeviç Yugoslavyası, içeride de başta sendikalar
olmak üzere işçi sınıfına karşı yönelttiği saldırılarla da dikkati çekiyordu.
On iki yıllık dönem, bu
anlamda özellikle Bosna-Hersek’te olmak üzere eski Yugoslavya’da farklı bir
imgeleme sahiptir ve aradan geçen süreye rağmen Yugoslavya’nın “en Yugoslav”
olduğu bu coğrafyada bu imgelemi değiştirmek, daha doğrusu temizlemek çok da
kolay değil. Bilindiği gibi, Yugoslav Federal Ordusu Bosna-Hersek’ten çekilirken
ciddi bir ağır silah envanteri olan silahlarını paramiliter çetnik kuvvetlere
(aşırı milliyetçi Sırp silahlı güçler) bırakmıştı. Bosna-Hersek’te savaş
süresince yaşanan katliamlar bu silahlarla gerçekleşmişti.
Buna rağmen
Yugoslavya’nın tatlı hatıraları gün geçtikçe başta Bosna-Hersek olmak üzere
yeniden canlanmaya başlıyor. Yugo-nostalji dediğimiz şey, eski Yugoslavya’ya
özlem, Bosna da dahil olmak üzere eski Yugoslavya coğrafyasında gün geçtikçe,
özellikle de popüler kültür alanında sıklıkla karşımıza çıkıyor. 29 Kasım 2013
tarihinde, yani Jajce toplantısında sosyalist Yugoslavya’nın temellerinin
atılışının yetmişinci yıldönümünde özellikle sosyal medyada eski Yugoslavya’ya
ilişkin paylaşımların artan yoğunluğu dikkat çekti. Özellikle Facebook
profillerinde eski Yugoslavya bayrağı, Tito ya da partizan fotoğraflarının
paylaşımı ya da profil fotoğrafı olarak kullanımı gözlerden kaçmadı.
Eski Yugoslavya’da,
Miloşeviç döneminde “karartılan” Yugoslavya imgesinin “Yugo-nostalji” teriminde
cisimleşen popüler dirilişi artık herkes tarafından bilinen bir gerçek ve Yugoslavya’da
kutlanan 29 Kasım Cumhuriyet Günü, ya da 25 Mayıs Gençlik Günü eski
Yugoslavya’nın merkez kentlerinde havai fişekli kitlesel kutlamalarla anılıyor.
Daha önce Bosna-Hersek
Komünist İşçi Partisi liderliği yapmış, Bosna Solu’nun önemli isimlerinden
akademisyen Goran Markoviç 29 Kasım tarihinde alternatif medya sitesi Abraş
Medya’daki röportajında önemli bir noktaya dikkat çekti. Markoviç, Yugoslavya
deneyiminin sadece tarihçiler için değil, günümüzde muz cumhuriyetlerinde
yaşayan vatandaşlar için de incelenmesi gereken bir olgu olduğunun altını
çiziyor. Markoviç “Yugoslavya” imgesinin nostaljinin bir parçası değil,
geleceğin inşasının bir parçası olması gerektiğini ve yolsuzluk batağına
saplanmış eski Yugsolav ülkelerinin şu anki durumlarına bakmanın, AVNOJ
deneyiminin gelecekte yeniden bir alternatif olmasının zorunlu olduğunu
gösterdiğine işaret ediyor. (1)
Her ne kadar popüler
imgelemde, gün geçtikçe Yugoslavya imgesi üzerindeki ölü toprağını atmaya başlamış
olsa da, bu dinamiğin siyasi alanda kendisine yer etmesi henüz uzak bir ihtimal
gibi. Eski Yugoslav solu, milliyetçi yıkımın yaralarını sarabilmiş değil. Aradan
geçen yirmi senelik süreçte eski parti kadrolarının yerini alabilecek deneyimli
partili eksikliği komünist/sosyalist partilerin kendilerine siyasi alan
açmasının önünde en büyük engel.
Dahası, eski Yugoslav
solu Tito döneminin muhasebesini yapabilmiş değil. Hatta bunun için bir girişim
dahi yok. Hem geçmişin muhasebesinin yapılmamış olması, hem kadro
sürekliliğinin sekteye uğramış olması, yolsuzluk ve yoksulluk içinde can
çekişen eski Yusgolav cumhuriyetleirnde yaşayan vatandaşlar için
komünist/sosyalist partileri alternatif siyasi unsur olarak görebilmelerinin ve
popüler kültürde kendine yer açmış olan “Yugoslavya” özleminin siyasi platforma
taşınmasının önündeki en önemli engel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder