(Yazının orijinali 7 Temmuz 2012 tarihinde yayınlanmıştır)
Bosna-Hersek’te 3 Ekim
2010’da yapılan seçimlerden sonra uzun bir süre hükümet kurulamamıştı.
Nihayetinde, biraz da uluslar arası toplumun da baskısıyla 2011 yılının
sonlarına doğru, yani seçimden tam 15 ay sonra bir koalisyon hükümeti
kurulmuştu. Yeni hükümetin ilk icraatı ise yeni bir zam dalgası olmuştu:
Sigaradan yağa, benzinden una kadar hemen hemen her şeye gelen zamlar
karşısında Bosnalılar hükümetsiz günleri arar olmuşlardı.
Hükümetin kurulmasının
üzerinden henüz 5 ay geçmeden SDA (Stranka
Demokratske Akcije – Demokratik Eylem Partisi) ile başta SDP (Sosyal
Demokrat Parti) olmak üzere hükümeti oluşturan diğer partiler arasında sorun
çıktı. Saraybosna Kantonu’nun bütçesine onay vermeyen SDA, koalisyonu oluşturan
diğer partilerin ortak kararıyla koalisyondan çıkarıldı. SDA’nın yerine
“Bosna’nın Berlusconisi” olarak bilinen iş adamı ve medya kralı Fahrudin
Radonçiç tarafından geçtiğimiz yıl seçimlerden hemen önce kurulan SBB’nin (Savez za Bolju Budućnost – Daha İyi Bir Gelecek için Birlik)
koalisyona katılmasıyla yeni hükümet kurulmuş oldu. Önceki koalisyonda yer alan
Hırvat partiler, yeni kurulan hükümette de yer aldılar.
1990 yılında Alija
İzzetbegoviç tarafından kurulan SDA, 2000 yılındaki kısa bir süreç dışında
sürekli hükümette yer almıştı. Bu bağlamda ilk bakışta hükümeteki değişiklik,
SDA’nın iktidardan uzaklaşması çok önemli bir değişiklik olarak görülebilir.
Fakat, SDA’nın hükümette yer almaması Bosna için çok şey ifade etmiyor.
Sadece ülke siyasetinde
değil, Bosna’nın toplumsal ve iktisadî yapısının son yirmi yıllık sürecinde en
önemli aktör olan SDA’nın Bosna’ya savaştan bu yana fazla bir şey vermediğini
söyleyebiliriz. Bosna’daki iktisadî krizin ve toplumsal çöküşün bir numaralı
sorumlusu olan SDA, son yirmi senedir vulgar bir hamaset söylemiyle iktidarını
koruyordu. Öte yandan muhalefet partilerinin de alternatif bir programlarının olamaması
SDA’nın yerini korumasını kolaylaştırıyordu.
Süreç içerisinde
alternatif olma potansiyeline sahip bir siyasi oluşum ortaya çıkamasa da
Bosnalılar son seçimlerde SDA’ya daha fazla tahammül edemediklerini
gösterdiler. Hatta cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birçok Boşnak seçmen SDP üyesi
Hırvat cumhurbaşkanı adayına oy verdi. Biraz çelişkili gibi görünse de, Boşnak
seçmenlerin bu kararı SDA taraftarı Boşnakları memnun ederken, Hırvat
milliyetçilerini kızdırmıştı. Boşnak
seçmenlerin Hırvat bir adaya oy vermesi sayesinde SDA adayı daha az oy
almasına rağmen seçilebildi. Öte yandan Boşnak seçmenlerin Hırvat SDP adayı
için oy kullanması, Hırvat milliyetçi adayın önünü kesti. Yani Boşnak
sağcıların önünü kesebilecek oylar, bir anlamda Hırvat sağcıların önünü kesmiş
oldu.
SDA lideri Bakir
İzzetbegoviç yine üçlü başkanlık sisteminin Boşnak temsilcisi olarak seçildi,
fakat Boşnakların önemli bir kısmının Boşnak temsilci yerine Hırvat temsilci için
sandığa gitmesi önemli bir siyasî prestij kaybı anlamına geliyor.
Bu durum babasının siyasî
mirasını devralan Bakir İzzetbegoviç için önemli bir siyasî yenilgi olarak
değerlendirilebilir. SDA’nın bu yenilgisine rağmen, SDP medya patronu Radonçiç
yerine, Süleyman Tihiç liderliğindeki SDA’yı da koalisyon hükümetine dâhil
etmeyi tercih etmişti. Fakat seçimden yenik ayrılan mağrur SDA’nın her şeye
rağmen Bosna siyasetinde hâlâ en önemli siyasî aktör olduğunu ispatlaması
gerekiyordu ve bu amaç doğrultusunda daha ilk günden itibaren koalisyonda
sorunlar yaratmaya başladılar. Öte yandan ideolojik tutarsızlığının bir sonucu
olarak, siyasi beceriksizliğe mahkûm tipik bir sosyal demokrat parti olan SDP
ve koalisyonun diğer ortakları başından beri sorunlarla cebelleşiyor. Bu
sorunlardan en önemlisi bürokrasideki kadrolarla yaşanıyor.
Yirmi senelik süreçte
devlet kadrolarını şişiren ve yandaşlarıyla dolduran SDA’nın uyguladığı bu
politika bizlere pek de yabancı değil. SDP ise devlet kadrolarına verdiği
bütçeyi kısarak hem yatırımları arttırmayı, hem de SDA’nın yerleştirdiği
kadroları yıldırmayı hedefliyor.
Bosna hükümetindeki bu
değişikliğin iki farklı sonucu var: Birincisi, Bosna halkının SDA’ya daha fazla
tahammül edemediği artık çok aşikâr. İkincisi ise, kurulan yeni hükümetin de
SDA’dan kalan birçok sorunla uğraşmasının yanı sıra, Bosna’nın sorunlarını
çözmeye yönelik alternatif bir program üretememesi, hatta bu doğrultuda her
hangi bir ümit de verememesi.
Bu bağlamda Bosna’daki
siyasi konjonktürün Türkiye’deki ile birçok yönden örtüştüğünü söylememiz de
mümkün. Şu an için pek olasılık
dâhilinde görünmese de, CHP’nin olası bir seçim başarısıyla AKP hükümetini
devirmesi sonucunda da benzer sorunlar yaşanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder