(Yazının orijinali 24 Şubat 2014 tarihinde yayınlanmıştır)
7 Şubat Cuma günü Bosna genelinde yapılan “hükümeti
protesto” çağrısı otuza yakın kent ve kasabada irili ufaklı kitlesel
gösterilere dönüştü. Fakat bunların arasında Saraybosna, Tuzla, Mostar ve
Zenica’daki parlamentoların ateşe verilmesi dünyanın gözlerini Bosna’ya
çevirmesine neden oldu.
Cuma gecesi Bosna medyasında bir linç kampanyası başladı:
Parlamento yangınlarının görüntüleri 1992-95 yıllarında bombalanan hükümet
binalarının görüntüleriyle, hatta Saraybosna kent merkezindeki pazara atılan
bombanın yarattığı vahşet görüntüleriyle birlikte sunuldu: “Evet, iktisadî sorunlar
vardı. Evet, ülke siyasî bir çıkmazdaydı. Ama bu holiganların yaptığı
Çetniklerin yaptıklarından farksız değildi.”
Siyasilerin de boy boy açıklamaları yer aldı: “Holiganların
yaptıkları kabul edilemezdi ve bunun hesabı sorulacaktı!”
Güneş balçıkla sıvanmaya, bütün suç parlamentoları ateşe
veren gençlere yüklenmeye çalışılıyordu. Cumartesi günü evlere yapılan
operasyonlarda yüzden fazla genç gözaltına alındı.
Fakat gözaltılar ve karalama kampanyası ters tepki yarattı.
O gün ve takip eden günlerde eylemlere katılanlar parlamentoların ateşe
verilmesinin doğru olmadığını ama “holiganlar” olarak nitelendirilen ve
geleceksiz bir ülkede yaşamaya mahkûm edilen gençlerin bu ülkenin öz evlatları
olduğunu vurguladılar. 9 Şubat Pazar günü gözaltına alınan gençlerin serbest
bırakılması için kitlesel gösteriler yapıldı. Gösterilere katılanların
verdikleri mesaj açıktı: “Holiganları günah keçisi yaparak kendinizi
unutturamazsınız!” Sosyal medyada, kapatılan, çürümeye bırakılan fabrikaların
görüntüleri paylaşıldı ve paylaşımlarda şu soruldu: “Bunlara da mı holiganlar
neden oldu? Bosna’da yıkımın sorumlusu siyasîlerdir. Hesabı da onlar verecek! Siyasilerin
ve medyanın yürüttüğü kampanyanın boşa çıkarılması Bosna İsyanı’nın en kritik
dönemeç noktalarından biri olarak nitelenebilir.
Eylemlere halk sahip çıktı. Peki, eylemlere katılan “halk”
kimdi? Yapılan röportajlara verilen yanıtlar açık:
“Savaştan bu yana işsizim, açım.”
“Çalıştığım fabrika özelleştirildi. İşsiz kaldım.”
“Fabrikam kapatıldı, işsiz kaldım.”
“Sabahtan akşama kadar çalışıyorum, yine de ailemi
geçindiremiyorum”
“Mezun olduğumdan beri iş bulamıyorum.”
“Emekli maaşımla geçinemiyorum.”
“Gencim, ama bir aile kuracak gelir elde edebileceğim bir
işim yok.”
Aslında Bosna’daki gösteriler Batı medyası için hayal
kırıklığıdır. Daha ilk gün Batı medyasının telaffuz ettiği “Bosna Baharı”
nitelemesine Bosnalılar tenezzül bile etmedi. “I am a Bosnian” (Ben Bosnalıyım)
başlıklı bir video Youtube’da dolaşıma girmedi. Kimse AB’yi, ya da ABD’yi
müdahaleye çağırmadı. Bilâkis, ilk gün Yüksek Temsilci Valentin Inzko’nun
“Olaylar büyürse EUFOR’un [Avrupa Birliği Gücü] askerî müdahalesi gündeme
gelebilir” tarzı bir açıklama yapması öyle bir tepkiyle karşılaştı ki, Inzko mahcup
bir biçimde geri adım atmak zorunda kaldı.
Bosnalıların istedikleri “Bahar” liberallerde, Batı’dan
duymaya alışkın olduğumuz bir “Bahar” değil. Liberal dünyanın pek de hoşuna
gitmeyecek talepleri var: Örneğin özelleştirilmelerin yeniden düzenlenmesini
değil, tamamıyla iptal edilmesini istiyorlar. Liberal bir reçete uygulanmasını
değil, gayet radikal, devletçi ve korumacı bir iktisadî politikanın
uygulanmasını istiyorlar. Sosyal adalet talep ediyorlar. Ülkeyi sömüren
siyasetçilerden hesap sorulmasını istiyorlar. Ülkenin kanını içenlerin
milliyetçi ve dinci retoriği daha fazla kullanmasını istemiyorlar.
Bu bağlamda, Batı’dan sadece “gölge etmemelerini”
istiyorlar.
Elbette, yaşanan olaylar Sırp Cumhuriyeti lideri Dodik için
bir fırsat sundu. Dodik Bosna’da siyasi ve iktisadî durumun Sırp
Cumhuriyeti’nde yaşanmadığını iddia ederek Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsız olması
gerektiğini ifade ediyor. Dahası, yapılan gösterilerin Sırp karşıtı olduğunu
haykırıyor. Sırp Cumhuriyeti’nin
milliyetçi lideri, adı sosyalist, aslı sağcı olan partinin lideri korkuyor.
Bosna Sırp Cumhuriyeti’ndeki işsizlerin, işçilerin, emeklilerin benzer bir
dinamikle hareket etmesinden korkuyor.
Olaylara Türkiye’nin verdiği tepki ise Türk Dış
Politikası’nın acınası halini gözler önüne seriyor. Bosna’ya gelen Ahmet Davutoğlu
Bosnalı liderlere desteklerini iletip Türkiye’nin bu zorlu günlerde Kardeş
Bosna’nın her daim yanında olduğunu belirtti. Haziran’dan bu yana Türkiye’yi
daha yakından takip edenler için Davutoğlu ve Türkiye’nin Bosnalılara değil,
Bosna-Hersek’in kokuşmuş hükümetine destek verdiği artık biliniyor. Halk
arasında Türkiye’nin Sırbistan’la ticari hacminin daha çok olduğuna dikkat
çekilip; “Türkiye Sırbistan’la ticaret yapıyor, bize ise sadece ilmihal
gönderiyor” şeklinde esprilere sıklıkla rastlanılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder