(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



16 Aralık 2015 Çarşamba

BOSNA’DA RADİKAL İSLAMCILARDAN KURTULMA ZAMANI

(Yazının orijinali 5 Kasım 2011 tarihinde yayınlanmıştır)

Geçtiğimiz hafta Saraybosna’daki ABD büyükelçiliğine yapılan saldırının ardından Bosna’da din ve politika arasındaki ilişkiler farklı bir düzlemde tartışılmaya başlandı. Radikal İslamcılar’dan şimdiye değin rahatsız olmayan işbirlikçi iktidar elitin, radikal İslamî söylemin kamusal alanda daha sık boy göstermesi ve “Büyük Ağabey”i rahatsız etmesi üzerine Vahabilerle özdeşleştirilen radikal İslamcılarla arasına bir sınır koymasına neden oldu.

Bosna’da din ve toplumsal hayat arasındaki ilişki dışarıdan göründüğünden daha çetrefillidir. Bu ilişkiyi kısaca anlatmaya kalkmak mutlaka bir şeylerin eksik kalmasına neden olur. Zaten Bosna ile ilgili en önemli sorunlardan birisi de “bir şeylerin eksik kalması”, dolayısıyla da çoğu şeyin yanlış bilinmesidir. “Yugoslavya Yazıları” bu eksikliği gidermek için aktüel yazıların yanı sıra, Balkanlar’ın sıcak konjonktüründen fırsat buldukça ara ara Yugoslavya’nın özeti gibi imgelenebilecek Bosna üzerine, Bosna’nın kültürel ve sosyal yapısı üzerine eğilecek yazılara da yer verecek.

Bu yazıda, Bosna’da din ve politika arasındaki ilişkideki farklılaşan düzlemin anlaşılmasını kolaylaştırması açısından sadece radikal İslâm’ın Bosna’daki yüzüne kısaca değineceğiz.

Çoğunluğu Orta Doğu ülkelerinden gelen radikal İslamcıların Bosna Savaşı’ndaki rolü günümüzde hâlâ bir tartışma konusudur. Farklı kaynaklar Bosna Savaşı sırasında 400-1500 arasında mücahidin ARBiH (Armija Republika Bosna i Hercegovine – Bosna Hersek Cumhuriyet Ordusu) saflarında savaştığını yazar. Bir çok dinci kaynak mücahitlerin Bosna’daki savaşta kilit bir konumda olduklarını, İzzetbegoviç ve Bosna Hersek yönetiminin mücahitlere çok şey borçlu olduğunu yazar. Fakat, genellikle göz ardı edilen durum savaş sırasında ARBiH’in asker değil, silah ihtiyacı olduğudur. Dolayısıyla, ARBiH’in Müslüman ülkelerden gelen savaşçılardan ziyade, elindeki savaşçı güçlerin kullanabileceği silahlara ihtiyacı vardı. Gelen, çoğu Vahabi kökenli olan mücahitlerin ise Bosna-Hersek’teki işlevleri çok farklıdır. Mücahitlerin asıl işlevi savaş sırasında sadece Bosnalı Sırp ve Hırvat güçlerle değil, farklı siyasi duruş sergileyen “Boşnak” politikacılarla ve hatta komutanlarla da mücadele eden İzzetbegoviç’in siyasi nüfuzunu kuvvetlendirmek olmuştur.

Bosna Savaşı aynı zamanda radikal İslamcıların savaş deneyimini arttırmaya da yaramıştır. Alman gazeteci Jürgen Elsaesser’in Türkçe’ye de çevrilin “Cihad Avrupa’ya Nasıl Ulaştı?” başlıklı kitabında 11 Eylül saldırılarında anahtar rol oynayan yedi kişiden en az dördünün savaş sırasında Bosna’da savaştığını belirtmektedir. (1) Günümüzde Bosna’da yaklaşık üç bin kadar Vahabi’nin yaşadığı tahmin ediliyor ve bu sayının önemli bir kısmını savaştan sonra Bosna’ya yerleşen Orta Doğu kökenli mücahitler değil, Vahabilere katılan yerli nüfus oluşturuyor. Yerli Vahabiler sadece Bosna’da değil, Boşnak nüfusun yoğun olarak yaşadığı Sırbistan’ın Sancak bölgesinde de etkinler. Nitekim, geçtiğimiz hafta ABD büyükelçiliğine saldıran Mevlüt Yaşareviç de Sancaklıdır.

Öte yandan –en azından şimdilik- Vahabi hareketinin Bosna siyasetinde önemli bir yere sahip olmadığı biliniyor. Fakat, bu sağ-mushafazakar dinci söylemin siyasette etkin olmadığı anlamına gelmiyor. Dinci söylem fırsat buldukça “nabız yokluyor”. Örneğin geçtiğimiz Mayıs ayında Saraybosna Kantonu Eğitim Bakanı, sosyal demokrat Suljagiç seçmeli ders olan din kültürü dersini kredisiz yapınca Reis-ül Ülema Mustafa Ceriç Suljagiç’i açıkça tehdit etmiş ve “Arap Baharı”na gönderme yaparak “Saraybosna Yazı” ile karşılaşılabileceği şeklinde halkı “dine karşı bu tehdite karşı çıkmaya” çağırmıştı. (2) Hemen ardından bir çok sivil toplum kuruluşu, aydınlar ve bir çok siyasetçi Ceriç’in bu çıkışına tepki vermişti. Bu çıkış karşısında da Ceriç geri adım atmak durumunda kalmıştı. Mustafa Ceriç’in en son Türkiye ziyaretinde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e “Şeyh-ül İslâm” olarak hitap etmesi, 1924 yılında bu kurumu lağveden Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlar kurulu ve bürokratlarını rahatsız etmemişti.

Türkiye Cumhuriyeti’ni asıl rahatsız eden, ABD’nin de onayladığı, hatta teşvik ettiği “ılımlı İslam” projesini tehlikeye atacak radikal çıkışlardır. Türkiye’deki AKP iktidarının model olarak sunulduğu Müslüman ülkelerde, bu tarz radikal çıkışlar ABD ve Türkiye tarafından kesinlikle onaylanmamaktadır. Ahmet Davutoğlu, Yaşareviç’in saldırısından sonra bu eylemi “Bosna’ya ve Bosna’nın dostlarına karşı yapılmış bir saldırı” olarak nitelendirmiştir.

Bir anlamda, ABD büyükelçiliğine karşı yapılan bu saldırı Bosna’daki sağ muhafazakar siyasî elitin içindeki “radikal unsurları” temizlemesi için de bir fırsat sağlamıştır. Saldırıdan hemen sonra Vahabilerin hakimiyet kurduğu ve şimdiye değin “görmezden gelinen” köylere polis baskınları gerçekleşti. Hatırlanacağı üzere geçen Haziran ayında Brçko’da yapılan Vahabi operasyonu Bosna-Hersek yönetiminin Vahabilerden yavaş yavaş vazgeçme eğiliminde olduğunun işaretlerini vermekteydi. (3) Bosna’daki Müslüman elitin önemli akademisyenlerinden Fahira Fejziç-Çengiç’in Saraybosna’daki bir camide Vahabiler tarafından rahatsız edilmesiyle ilgili Sol Portal haberinde “muhafazakar elit”in “radikal İslamcılar”dan rahatsız olmaya başladığını belirtmiştik. (4) Dolayısıyla, bir süredir Müslüman elitin Vahabilerden vaz geçtiği bilinmekteydi. Fakat asıl sorun, şimdiye değin yakın durulan, stratejik öneme sahip Vahabilerden nasıl kurtulunacağı idi.

ABD büyükelçiliğine yapılan saldırı ise polis baskınlarının meşruiyeti sağlanmıştır. Bosna Hersek’in Berlusconisi olmaya soyunan ve son başkanlık seçimlerinde oyların %30’unu alan Fahrudin Radonciç’in sahibi olduğu Dnevni Avaz gazetesinin yaptığı bir ankete göre, ankete katılanların %86.5’i, doksanlı yıllardan bu yana radikal ideolojilerin siyasî bir araç olarak kullanıldığını düşünmektedir. (5) Bu bağlamda, Yaşareviç’in gerçekleştiridği saldırıyla taçlanan ve yaklaşık bir yıldır devam eden kamuoyu çalışmasının başarılı olduğu görünmektedir.

Geçtiğimiz hafta Saraybosna’da gerçekleştirilen saldırı ve bu saldırıya karşı Bosna’daki muhafazakar elitin verdiği tepki,  Bosna’daki radikal unsurlardan temizlenmiş “ılımlı İslâm”ın vizyonuna yapacağı katkı bağlamında değerlendirilmelidir.




(1) Jürgen Elsaesser, “Cihad Avrupa’ya Nasıl Ulaştı? Balkanlar’da Alah’ın Savaşçıları ve Gizli Servisler”, Nesnel Yayınları, İstanbul. (Sayfa 46)
(2) Konuyla ilgili Sol Portal’da “Bosna’da Din Dersi Tartışmaları” haberi için: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/bosnada-din-dersi-tartismasi-haberi-42266
(3) “Bosna’da Vahabi Operasyonu” haberi için: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/bosnada-vahabi-operasyonu-haberi-43365
(4) “Bosnalı Müslümanlar İslamcılardan Şikayetçi”: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/bosnali-muslumanlar-islamcilardan-sikayetci-haberi-45536
(5) “Dnevni Avaz”, 1 Kasım 2011



dirimozkan@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder