(Yazının orijinali 22 Şubat 2014 tarihinde yayınlanmıştır)
Bosna-Hersek’te patlayan isyan dalgası, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından yaşanan ekonomik yıkımın ve Dayton’da dayatılan ucube siyasi yapının sonucuydu. Saraybosna’da yaşayan soL Portal yazarı Özgür Dirim Özkan, Bosna-Hersek’te yaşanan isyanın ardındaki ekonomik-siyasi yapıya mercek tutuyor.
28 Haziran 2014 tarihinde Bosnalı Sırp genç Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan veliahtı Ferdinand’a ve eşine karşı giriştiği suikastın yüzüncü yıldönümü anma etkinlikleri daha şimdiden Bosna’da önemli bir tartışma konusu olmaya başladı. Habsburg Hanedanlığı’na karşı gerçekleştirilen bu suikast, Sırpların gurur kaynağı. Bosnalı Müslümanlar ise bu suikastın gurur verici bir yanını görmüyorlar. Fakat sonuç şu ki, Gavrilo Princip’in silahından çıkan mermiler Birinci Dünya Savaşı’na neden olmuştu.
28 Haziran 2014 tarihinde Bosnalı Sırp genç Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan veliahtı Ferdinand’a ve eşine karşı giriştiği suikastın yüzüncü yıldönümü anma etkinlikleri daha şimdiden Bosna’da önemli bir tartışma konusu olmaya başladı. Habsburg Hanedanlığı’na karşı gerçekleştirilen bu suikast, Sırpların gurur kaynağı. Bosnalı Müslümanlar ise bu suikastın gurur verici bir yanını görmüyorlar. Fakat sonuç şu ki, Gavrilo Princip’in silahından çıkan mermiler Birinci Dünya Savaşı’na neden olmuştu.
Bosna, yirminci yüzyıla kadar farklı din ve mezhep
gruplarının bir arada yaşayageldiği bir coğrafya olarak bilinmektedir. Yirminci
Yüzyıl’ın başlarında her şey değişmeye başladı.
Bosna’da açıktan açığa Rusya tarafından desteklenen Ortodoks
Sırplar yerine müttefikleri Roma ve Osmanlı’nın nüfuza sahip olduğu Müslüman ve
Katolik cemaatlerini kayıran Avusturya-Macaristan’ın amacı Slav nüfusunu bölüp,
sınırları içinde olası bir Slav birliğine engel olmaktı. Dinî inançlarından gayrı dil, gelenek ve görenek farklılıkları bulunmayan Ortodoks
Sırplar, Katolik Hırvatlar ve Müslüman Boşnaklar arasındaki husumetin tarihsel
kaynağı ise Balkanları istedikleri zaman istedikleri hamleleri yapabilecekleri
bir satranç tahtası gibi gören emperyal kuvvetlerin bu bakış açısıydı.
Yugoslavya dağılırken de benzer bir senaryo hayata
geçirildi: Sırp milliyetçiliği, gevşek bir konfederatif yapıdaki Yugoslavya’nın
kaymağını yiyen Sloven Hırvat milliyetçilerinin Yugoslavya’dan ayrılmaları için
sağlam bir bahane olmuştu. Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlıkları
ivedilikle Batı tarafından onaylandı. Bosna’ya ise seçenek bırakılmamıştı. O
ana değin Yugoslavya’nın özeti olarak tanımlanabilecek, çok milletli
Bosna-Hersek ya azgın bir Sırp milliyetçiliği ile bir arada yaşama savaşı
verecek, ya da bağımsızlığını ilan edecekti. Bağımsızlığın ilanı ertesinde iç
savaşa sürüklenen Bosna’da Yirminci Yüzyılın en vahşi savaşlarından biri
yaşandı ve tam da taraflar savaştan yılmışken, tam da kimse savaşı daha fazla
devam ettirmek istemezken, Batı müdahale etme ihtiyacı hissetti.
ABD’nin Dayton kentinde Kasım 1995 boyunca süren görüşmeler
sonucunda dillere destan bir barış anlaşması imzalandı. Savaşa son veren barış,
yüzyıllarca bir arada yaşamış üç halkı birbirinden açık bir biçimde ayıran
sınırları tanımlayarak, bir anlamda savaşa neden olan etnik nefreti
kurumsallaştırmış oluyordu: Bosna, “Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) ve Bosna-Hersek Federasyonu olmak üzere iki ayrı
entiteye bölünüyordu. Bosna-Hersek Federasyonu ise kendi içinde beşi Boşnak,
üçü Hırvat, ikisi de karma nüfuslu on ayrı kantona bölünüyordu. Savaşa son
veren anlaşma, barışı da Bosna topraklarına gömüyordu.
Öyle bir sistem yaratıldı ki, örneğin ülkede 13 ayrı eğitim
bakanı, 13 ayrı içişleri bakanı, 13 ayrı bayındırlık bakanı var ve toplam dört
milyon nüfusluk bir ülkeden bahsediyoruz.
Tüm sistemin en tepesinde ise ayrıcalıklı bir kurum var: Yüksek
Temsilcilik. Birleşmiş Milletler tarafından atanan Yüksek Temsilci, adeta bir
sömürge valisi gibi Bosna’da sınırsız bir yetkiye sahip. Öyle ki,
cumhurbaşkanını bile değiştirebilir.
Dayton’ı takip eden ilk on yıl, başta Yüksek Temsilci olmak
üzere Batılı diplomatlar durumdan gayet memnundu. Dayton Anlaşması’yla birlikte
ortaya konulan, Yüksek Temsilci gözetimindeki sistem Bosna’da sivil toplumun
gelişmesini hedefliyordu. Bu sayede “sivil toplum” olan Bosna’da etnik nefret
ve düşmanlıklar da sona erecek, ülke Avrupa’ya da entegre olunca her şey güllük
gülistanlık olacaktı. Hatta Bosna bu anlamda örnek bir ülke olacaktı.
STÖ’lere oluk oluk para akıyor “multikültürel” etkinlikler
başarıyla gerçekleştiriliyordu. Fakat gerçeklerin diplomatların yazdığı
raporlarla örtüşmediği Bosna’da sokağa çıktığınızda belli oluyordu. Geçen
seneler içinde ülkedeki etnik sınırların daha da netleştiği ortaya çıktı.
Yaratılan sistem bu durumu yapısallaştırmıştı. Dört milyonluk ülkede iki
entite, on kantondan oluşan sistem, sadece maliyetli olmakla kalmıyor, Bosna
içinde ciddi bir siyasî ve toplumsal bölünmüşlüğe de yol açıyordu.
Dahası, bölünmüş bu yapı sadece AB ve ABD ve kısmen de Rusya’nın değil, Bosna’da yaşayan grupların Bosna sınırı dışındaki hamilerinin de müdahalesine açıktı: Hırvatistan Bosnalı Hırvatlar nezdinde, Sırbistan da Bosnalı Sırplar nezdinde Bosna’nın iç işlerine sık sık müdahale edebiliyorlar. Dayton Barışı’nın bir sonucu olarak siyasî sınırların etnik kimlik renkleriyle şekillendirildiği Bosna’da, siyasî aktörler de elbette ki milliyetçiler. Hırvatistan’da bulamayacağınız kadar ustaşayı, Sırbistan’da bulamayacağınız kadar çentiği Bosna’da bulabilirisiniz.
Dahası, bölünmüş bu yapı sadece AB ve ABD ve kısmen de Rusya’nın değil, Bosna’da yaşayan grupların Bosna sınırı dışındaki hamilerinin de müdahalesine açıktı: Hırvatistan Bosnalı Hırvatlar nezdinde, Sırbistan da Bosnalı Sırplar nezdinde Bosna’nın iç işlerine sık sık müdahale edebiliyorlar. Dayton Barışı’nın bir sonucu olarak siyasî sınırların etnik kimlik renkleriyle şekillendirildiği Bosna’da, siyasî aktörler de elbette ki milliyetçiler. Hırvatistan’da bulamayacağınız kadar ustaşayı, Sırbistan’da bulamayacağınız kadar çentiği Bosna’da bulabilirisiniz.
Bu sistem içinde Boşnakların hamiliğine ise Türkiye soyundu.
Bosna ve Türkiye arasındaki tarihî ve kültürel bağlar iki ülkedeki sağcı,
muhafazakar politikacılar tarafından yıllardır sömürülüyor.
Ülke içeriden ve dışarıdan çekiştirilirken iktisadî
sorunların batağında boğulan Bosna halkı ise ciddi bir varoluş mücadelesi
veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder