(Yazının orijinali 24 Eylül 2011 tarihinde yayınlanmıştır)
İki hafta önce Makedonya bağımsızlığının yirminci
yılını kutladı. Önceki senelerde sönük geçen kutlamalar bu sene bir katarsis
ayinine dönüştü. Bunun ardında yirmi yıllık bir sefalet hikayesi var. Hamasi nutuklarla
sefaleti cilalayıp, parlatarak sahte cennet vaat eden sağcı siyasetçiler bu
küçük ülkede de iktidarda.
Makedonya’da
milliyetçilik son beş senede önemli bir artış gösterdi. Bu eğilimin dinamikleri
ise son yirmi yıldır Makedonya’nın içeride ve dışarıda yaşadığı sorunlarla bire
bir bağlantılı.
Makedonya’nın
nüfusu 2 milyondan biraz fazla. Bir
milyon üç yüz bin Makedon, beş yüz bin Arnavut seksen bin Türk ve gerisi de
Roman, Sırp, Ulah, Bulgar, Boşnak, Pomak ve Torbeşlerden oluşuyor. Makedonya’nın
var olan bu demografik zenginliği, aynı zamanda ülkenin toplumsal, iktisadî ve
siyasî sorunlarla uğraşmasının nedeni olarak gösteriliyor. Ulus devlet
oluşturma sürecinde kendi nüfuslarını homojenleştirmiş olan Batı emperyalizmi,
farklı kültürel kimliklerin bir arada yaşadığı coğrafyalarda yaşanan sorunların
nedenini bu farklılıklarda görmekte, dahası emperyalizm karşıtı sınıf
kimliklerinin önünü kültürel kimlikleri yücelterek ve destekleyerek kesmeye
çalışmaktadır. Sınıf dinamiklerini, kışkırttığı kimlik savaşlarıyla
engellemektedir. Balkan ülkelerinde son yirmi yıldır başarılı olan bu siyaset,
yerel siyasî aktörlerin de işbirliğiyle başarılı gibi görünmektedir.
8 Eylül 1991
tarihinde Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Makedonya, bu
tarihten itibaren bir çok iç ve dış sorunla uğraşmak zorunda kaldı. Coğrafî
olarak Makedonya üç bölgeye ayrılmıştır: Bulgaristan topraklarında kalan “Pirin
Makedonyası”, Yunanistan topraklarında kalan “Ege Makedonyası” ve Makedonya
Cumhuriyeti’nin kurulduğu “Vardar Makedonyası”. Bulgaristan ve Yunanistan
topraklarında kalan bölgeler bu iki ülkeyle sorun yaşanmasına neden olmaktadır.
Asıl sorun Yunanistan’la yaşanmaktadır. Makedonya daha bağımsızlığını henüz ilân
etmişken, Yunanistan’la ülkenin ismi konusunda ihtilâf yaşadı. İleride olası
bir irredantist talebin önünü kesmek isteyen Yunanistan, komşusunun “Makedonya”
ismini almasını kabul etmemektedir. Yugoslavya’yı oluşturan cumhuriyetlerden
biri olan Makedonya’ya karşı, Avrupa’nın üçüncü büyük ordusuna sahip, dünyanın
önemli siyasî güçlerinden olan Yugoslavya’ya posta koyması düşünülemezdi
elbette. Fakat etnik karışıklığın yaşandığı küçük bir ülkeye diş geçirebilen
Yunanistan Makedonya’nın tanınmasını engelleyerek, AB ve NATO üyeliklerinde
veto silahını kullanarak bu küçük ülkeyi baskı altında tutmayı başarmıştır.
Birleşmiş Milletler’de “Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya” gibi acaip bir
isimle yer alan Makedonya’yı anayasal ismiyle pek az ülke tanımıştır.
Makedonların
aslen Bulgar veya Sırp olduklarını iddia eden Bulgar ve Sırp milliyetçi
irredantizmleri ve Makedonya’daki Arnavut azınlığın yaşadığı kuzey-doğu
Makedonya’yı Büyük Arnavutluk topraklarına katmaya çalışan Kosova merkezli
Arnavut milliyetçiliği Makedonya’nın iç politikasında da sıkıntılar
yaratmaktadır. AB ve NATO üyeliklerini “kapan” ve Batı ile “düzeyli” bir
ilişkisi olan Bulgaristan açıktan açığa bu iddiaları gündeme getirmektense, Makedonya
üzerinde siyasî ve iktisadî nüfuz kurmayı yeğlemektedir. Yugoslavya
Savaşları’ndan sonra süngüsü iyice düşmüş olan Sırbistan kendi toprak
bütünlüğünü korumaya çalışırken böyle bir girişimde bulunma gücüne sahip
değildir.
Emperyalizmin
Balkanlar’daki şımarık çocuğu Kosova’da 1999’da Batı müdahalesiyle sağlanan
“Barış”ın hemen ardından UÇK silahlarını teslim ederken, Makedonya’daki Arnavut
ayrılıkçıların birden bire silahlanması dikkatleri çeker. Kosova Savaşı
sırasında “profesyonelleşen” Arnavut militanlarla askerî alanda baş edemeyen
Makedonya, çareyi Ohri Çerçevesi’ni imzalamakta bulmuştu. Çatışmaların büyümesi
durumunda Kosova, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Türkiye ve
hatta Bosna-Hersek’in bile müdahil olabilme tehlikesinin olduğu sorun, merkezî
yönetime karşı etnik grupları temsil eden yerel hükümetlerin gücünü garanti
altına alan bu anlaşmayla çözülmüştü.
Ohri Çerçevesi Batılı
kaynaklarda önemli bir başarı olarak tanımlanır. Öte yandan, yapılan şey Bosna
ya da Kosova’da yapılandan farklı bir şey değildir: Savaşan taraflar
barıştırılmamış, aksine birbirlerine olan nefreti arttıracak bölünmüş bir
siyasî yapı oluşturulmuştur. Bu çok “başarılı” barışa rağmen, günümüzde milliyetçiliğin
kapanında kısılı kalmış Arnavutlar bir şekilde Makedonya’dan ayrılıp Büyük
Arnavutluk’un hayalini kurmaya devam ederken, Makedon milliyetçiliği de haylaz
etnik grupların hadlerinin bildirildiği Büyük Makedonya haritalarını
hazırlamaktadır.
Bağımsızlığının
ertesinde, Yugoslavya’dan ayrılmış olmasına rağmen eski Yugoslav
cumhuriyetleriyle gevşek bir konfederatif yapıda devam etmeyi savunan başta ilk
cumhurbaşkanı Kiro Gligorov olmak üzere zamanın Makedon yöneticileri bu anlamda
bölgede barışı ve işbirliğini ön planda tutan, Yugoslav mirasıyla barışık bir
siyasî çizgide ısrarcıydı. Fakat ard arda gelen sorunlar Yunan, Bulgar, Arnavut
milliyetçilikleriyle baş etmesini zorlaştırıyordu. Beklenen oldu ve Makedon
milliyetçilerinin iktidara sahip olmasının önünde bir engel kalmadı. 2006’dan
bu yana iktidarda olan aşırı sağcı partinin siyasetini şu şekilde
özetleyebilirz. İçeride Makedon milliyetçiliğini okşayan, toplumsal sorunları
başta Arnavut ayrılıkçılığı olmak üzere etnik sorunlara bağlayarak örtme,
dışarıda ise emperyalizmle koşulsuz bir işbirliği. Emperyalizmle işbirliğinin
ön koşullarından biri olan Yugoslav mirasının reddi Makedon milliyetçiliğine
can verebilmek için de önemli bir siyasî hamle. Fakat, bu o kadar kolay değil.
Milliyetçilik eski Yugoslavya’dan kalan mirası yıkacak, cepheden saldıracak kadar
güçlü değil. Ama bu mirasın parçası olan müzeler, anıtlar bakımsızlığa terk
edilmiş durumda. Dahası, ders kitaplarında bu döneme ilişkin olumlu ifadeler
temizlenmiş durumda. Batı’ya yaranmak için bu da yeterli değil. Milliyetçi
Makedon hükümetinin en önemli başarılarından biri de “Aklanma Komisyonu”.
Yugoslavya döneminin “günahlarını” açığa çıkarmaya, bu günahları işleyenleri
yargılama amaçlı Aklanma Komisyonları NATO ve AB sürecinde Batı’nın takdirini
toplayan, Makedon demokrasisinin gelişmişliğini gözler önüne seren bir
uygulama.
Emperyalizmin
güncel etkinliklerinde yer almak da bu süreçte Makedon milliyetçilerinin baş
vurduğu yollardan biri. Afganistan ve Irak işgalleri için temsili de olsa gücü
yettiğince asker gönderdiler. Bosna, Makedonya gibi ülkelerin emperyalist
operasyonlarda “temsili” de olsa yer almaları, işgalci güçlerin çok farklı
ülkelerden oluştuğu illüzyonunun yaratılması için önemli.
İçeride şimdilik
Arnavut milliyetçilerine dokunamıyorlar. Fakat demir yumruk yavaş yavaş
kendisini hissettiriyor. Milliyetçi gidişin olmazsa olmazlarından biri de
polisin yetkilerini arttırmak, demokratik tepkilerden çekinildiği durumlarda
ise yetkilerin de facto “maksatı
aşması”na göz yummak. Haziran ayında 22 yaşındaki bir gencin polise bağlı
“Kaplanlar” özel birimi tarafından sokak ortasında dövülerek öldürülmesi bu
uygulamalara bir örnek. (Bkz: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/makedonyada-polise-tepki-haberi-43460
)
Makedonya’da
azgınlaşan, daha doğrusu azgınlaştırılan milliyetçilik Goebbels’i aratmayan propoganda
etkinliklerinde de sınır tanımıyor. Ülke tarihî kahramanların, ulusal
önderlerin heykelleriyle, haç figürleriyle donatılıyor. Başkent Üsküp’te
Makedonya Meydanı’na dikilen Büyük İskender heykeli bir rüküşlük abidesi olarak
yükseliyor. İşte, 150 bin kişinin katıldığı Makedon Ordusu’na bağlı birliklerin
geçiş yaptığı, jetlerin alçaktan uçarak halkı selamladığı, popüler şarkıcıların
konser verdiği kutlamalar böyle bir atmosferde geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder