Haberin orijinali 7 Aralık 2010 tarihinde yayınlanmıştır.
Bosna Solu: “Marksistlerin Kusturica hakkında yapacakları en iyi şey, Kusturica hakkında sessiz kalmaktır. Söyleyeceğimiz bir şey olmadığından değil, konuşmaya değmediğinden.”
Bosna Solu: “Marksistlerin Kusturica hakkında yapacakları en iyi şey, Kusturica hakkında sessiz kalmaktır. Söyleyeceğimiz bir şey olmadığından değil, konuşmaya değmediğinden.”
Geçtiğimiz Ekim ayında Kusturica’nın Antalya’da düzenlenen Altın Portakal Film Festivali’ne jüri üyesi olarak seçilmesi ve bunu takip eden tepkilerin sonucunda ünlü yönetmenin jüriden çekilmesi ve Türkiye’yi terk etmesi ülkemiz solunda önemli tartışmalara yol açmıştı. Solda bazı kesimler Kusturica’ya gösterilen milliyetçi tepkiyi referans noktası göstererek yönetmeni sahiplenmişti; bazı kesimler de Kusturica’nın Yugoslavya’daki iç savaşlarda sergilediği siyasi duruşu baz alarak yönetmenin savunulacak bir yanının bulunmadığına değinmişti.
Peki, ülkemizde o günlerde gündemi bu denli meşgul eden Kusturica’ya kendi ülkesindeki solcular nasıl bakıyor? soL portal olarak Bosna-Hersek’te yaklaşık 6 ay önce faaliyete geçmiş olan, Bosnalı solcuların çatı örgütü olan JOSD’la (Jedinstveno Organizacje Socializam i Demokratiju – Sosyalizm ve Demokrasi için Birlik Örgütü) görüştük.
JOSD üyeleri çoğulcu bir örgütlenme olduklarından, Kusturica hakkında görüşlerin de farklılıklar gösterebileceğini şerhini koyduktan sonra, Kusturica’nın genelde eski Yugoslavya’daki solcular tarafından pek de sevilmediğinin altını çiziyorlar.
JOSD liderlerinden, aynı zamanda Saraybosna Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi olan Salmedin Mesihoviç, Kusturica’nın dışarıda bilindiğinin aksine sol ve solcu düşmanı bir karaktere sahip olduğunu belirtiyor. Yugoslavya çözülmeden önce bile anti-komünist, anti-Titocu karakterini gizlemeyen Kusturica, daha Bosna-Hersek’te yaşadığı yıllarda sosyalist sistem aleyhine verdiği demeçlerle biliniyor.
Her fırsatta Yugoslavya’nın dağılmasına karşı çıktığını iddia eden Kusturica’nın, bu dağılış sürecini hızlandıran siyasi yapılardan biri olan SRS (Savez Reformski Snaga – Reform Güçleri Birliği) üyesi olduğu biliniyor. 1986 yılında Hırvatistan Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Başkanı iken, pazar ekonomisine yönelik reformlarıyla ABD’nin Yugoslavya’daki en iyi müttefiki olarak kabul edilen Ante Markoviç önderliğindeki SRS, Yugoslavya’nın sonunu getiren özelleştirmelerin ve ticaretin liberalleştirilmesinin mimarı olarak biliniyor. Reformlarını bir türlü kabul ettiremediği Yugoslav Komünist Ligi’ne karşı SRS’yi kuran Markoviç’le birlikte siyaset sahnesinde görülen Kusturica, daha sonra yavaş yavaş iktidarı eline geçirmeye başlayan Miloseviç’e yanaşıyor.
JOSD liderliği üyelerinden Vuk Baçanoviç Kusturica’nın tipik bir oportünist olduğunu ve sırf film çekebilmek için iktidarda kim varsa ona yanaştığını savunuyor. Gerçekten de Miloseviç’in saldırgan politikalarına karşı çıkmayan, içerideki liberal iktisadi politikalarına ise alkış tutan Kusturica, Miloseviç’in devrilip, yerini Koştunica’nın almasıyla birdenbire Koştunica yandaşı oluvermiştir. Tescilli anti-komünist Koştunica iktidardan uzaklaşırken, Kusturica bu sefer de Tadiç önderliğinde kurulan Za Evropsku Srbiju (Avrupalı Sırbistan İçin) koalisyonuna seçimlerde destek veriyordu. Yugoslavya’nın birliği için çalıştığını söyleyen Kusturica, Yugoslavya için değil Avrupa Birliği için enerjisini sarf ediyordu.
Emir Kusturica’nın bu kadar tepkisel ve agresif olmasını Bosna’da, hatta Balkanlar coğrafyasında çok önemli bir toplumsal kelime olan “inat”a yoran Baçanoviç, Kusturica’nın yaptığı yanlışların farkında olduğunu ve ona yöneltilen keskin eleştiriler karşısında bir savunma mekanizması olarak bu kadar agresif olduğunu belirtmektedir. Bu anlamda, Antalya’da Kusturica’ya verilen tepki, tam da Kusturica’nın istediği, egosunu gündemde tutmaya yarayan ve Kusturica’nın projelerini pazarlamasını kolaylaştıran bir fırsat olarak görülebilir. Baçanoviç, bu tarz bayağı tepkiler yerine Kusturica’nın röportaj ve oturumlarda akılcı sorularla köşeye sıkıştırılması ve ikiyüzlülüğünün yüzüne vurulmasının daha mantıklı olduğunu savunuyor.
Baçanoviç ve Mesihoviç’le birlikte görüştüğümüz diğer JOSD üyesi Bosnalılar hemen hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da Kusturica ya da Miloseviç üzerinden şekillenen 1990’lı yılların “Yugoslavya” algısındaki yanlışlığa dikkat çektiler. Aslen milliyetçi, şovenist ve anti-komünist karakterdeki Kusturica ve Miloseviç gibi siyasi veya entelektüel figürlerin ABD ya da küreselleşme karşıtı retoriklerinin enternasyonalist, barışçı ya da sınıfsal bir bakış açısını yansıtmadığını belirten JOSD üyesi, "Fakat bu retorik Batı ülkelerindeki sol gruplar içinde alıcı bulabilmektedir. Aristo mantığının tipik yanlışı burada da tekrarlanmakta, 'düşmanın düşmanı' dost olarak algılanmaktadır" yorumunda bulundu.
Bu noktada yolsuzluklarla, milliyetçi politikacılarla, emperyalizmin yeni sömürgeciliğiyle, yüzde 40’a varan işsizlikle, çökmüş bir sağlık ve eğitim sistemiyle uğraşan Bosna’daki solcular bu anlamda Kusturica ve benzeri figürlerle uğraşmanın gereksizliğini vurguluyorlar. Bosna’ya şu anda en büyük zararı verenin ne Kusturica, ne Karadziç ne de Miloseviç olduğunun, asıl zararın Radonçiç, İzzetbegoviç, Tihiç ve Slajdziç gibi emek düşmanı, işbirlikçi siyasetçilerin verdiğinin önemine dikkat çekiyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder