(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



16 Aralık 2015 Çarşamba

SIRBİSTAN: BİZ DE AB’Yİ HAKKEDİYORUZ!

(Yazının orijinali 11 Haziran 2011 tarihinde yayınlanmıştır)

AB iktisadî ve toplumsal krizlerle uğraşırken, Balkanlar’daki işbirlikçi hükümetlerin kendi iç siyasetleri sayesinde hâlâ prestijli konumunu korumayı sürdürebiliyor. Son bir ayda Balkan siyasetinde iki önemli gelişme oldu. İlk gelişme, Bosna-Hersek’teki Sırp yönetiminin (Republika Srpska – Sırp Cumhuriyeti) Haziran’da yapmayaı tasarladığı referandumu erteleme kararıydı. Fakat bu gelişmeyi başka bir gelişme gündemde arka sıralara taşıdı: Ratko Mladiç’in yakalanması. Tam da Sırbistan’ın AB’ye üyelik sürecinin belirleneceği toplantı öncesi meydana gelen bu gelişme çok mânidardı.

Bilindiği gibi Kasım 1995’te ABD’nin Dayton kentinde devam eden müzakereler sonucu 14 Aralık 1995’te Paris’te imzalanan, Dayton Barış Anlaşması olarak bilinen anlaşma Bosna’yı Boşnak-Hırp federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak ikiye bölüyordu. Bu anlaşmayla özellikle Doğu Bosna’da “temizlenen” Srebrenica, Foça, Bijeljina, Trebinje gibi yerleşimler ilk cumhurbaşkanı Radovan Karadziç olan Sırp Cumhuriyeti’ne hediye ediliyordu.

Dayton Barış Anlaşması’nın getirdiği barış gün geçtikçe daha çok sorgulanıyor. Tam da Hırvat-Boşnak askeri güçlerin ortak askeri operasyonlarla SC (Sırp Cumhuriyeti) kuvvetlerini geri püskürtmeye başlamasıyla yapılan bu barış bir çok soru işaretini beraberinde getiriyordu. Dayton Barış’ının Bosna’ya ve Balkanlar’a nasıl bir barış getirdiğini önümüzdeki haftalarda burada yeniden inceleyeceğiz. Fakat, vurgulamamız gereken önemli bir şey var: Dayton Barışı aslî olarak bölgeye bir barış getirmemiş, aksine düşmanlığı yapısallaştırmıştır.

Aradan 16 sene geçmiş olmasına rağmen bölgede siyaset hâlâ savaş koşullarında devam etmekte ve sadece milliyetçi partilerin tekelinde. Son Bosna seçimlerinde Boşnakların Sosyal Demokrat Parti’ye daha fazla oy vermesi belki de siyasetin farklı bir düzeleme kaymaya başladığının işareti olabilir, ama Hırvat siyasetçilerin, özellikle de Sırp siyasetçilerin hâlâ en önemli gıdası etnik nefret.

“Özellikle Sırp siyasetçilerin” diyoruz. Nitekim, son seçimlerde SC partileri arasındaki çekişme “Kim daha milliyetçi?” tartışması üzerinden şekillendi.[1] Bunun en önemli nedeni, Kosova Sorunu’nun Sırp milliyetçiliğini sürekli diri tutması. Dayton Barışı’yla beraber sınırları daha da belirginleşen, üstelik de uluslararası toplum tarafından tanınan Sırp Cumhuriyeti geçtiğimiz 16 sene boyunca homojen bir ülkeye sahip olmanın avantajlarını yaşadı. Öyle ki, Sırp siyasetçiler SC’de var olan sorunların nedeni olarak da hâlâ bir çok konuda Saraybosna’ya bağlı olmalarını gösteriyorlar. Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte SC de kendi bağımsızlığının meşruluğunu öne sürdü. Dayton Barışı’nı Bosna-Hersek’te korumakla yükümlü olan hükümetler üstü Yüksek Temsilcilik tarafından uygulanabilecek olan yaptırımlara maruz kalmamak için açık açık bağımsızlık talebini dile getirmektense, varolan statünün işler olmadığını gösterme stratejisini güden SC, Bosna-Hersek idarî mekanizmalarını tıkamayı ve işlevsiz kılmayı hedef olarak koydu.[2]

Bu süreçte Haziran 2011’de Bosna-Hersek’ye hükümetlerüstü yetkilere sahip olan AB’ye bağlı Yüksek Temsilcilik’in yetkilerini sorgulayan bir referandum yapacağını duyurmuştu. Bosna’da siyaset iyice gerilmişken ve savaştan bu yana en büyük kriz yaşanırken, birden bire SC cumhurbaşkanı Milorad Dodik söz konusu referandumu “ertelediklerini” duyurdu. SC’nin kuruluşundan bu yana çok iyi uyguladığı bir strateji “aba altından sopa” göstermektir. Savaşta da NATO ve BM askerlerine kendilerini fazla yormamaları için aba altından sıkça kalaşnikof gösterdikleri bilinir. En önemli örnek Temmuz 1995’te Srebrenica’da yaşanmıştır. Kamera kayıtlarında Mladiç’ten sivillerin güvenlik içinde Srebrenica’dan çıkacağı sözünü alan Hollandalı komutanın Mladiç’in ikram ettiği erik rakısını yudumlarken nasıl da titrediği çok açık görülmektedir.[3] Karadziç de BM’nin ara ara sesini yükselttiği zamanlarda bir iki mavi bereliyi öldürerek “ayar verdiği” bilinmektedir.

Dodik de Doğu Bosna’yI temizleyerek SC’nin kuruluşuna önemli katkılar yapan Ratko Mladiç ve SC’nin ilk Cumhurbaşkanı Radovan Karadziç’ten Batı ile ilişkiler konusunda ders almış olmalı ki, söz konusu referandumu “iptal ettiğini” değil de sadece “ertelediklerini” açıkladı. Dodik açıkça AB ve Sırbistan arasındaki görüşmeleri beklediğini gösteriyordu.

Fakat, bu yeterli değildi. Havuç-sopa stratejisinin bir “sopa” tarafı, bir de “havuç” tarafı olmalı. Yüksek Temsilcilik sayesinde “huzurlu” bir Balkanlar siyaseti güden AB’ye bu huzurun bozulacağına dair gösterilen “sopa”nın yanında bir de “havuç” verilmeliydi. Bu da Ratko Mladiç oldu.

Dost blog http://devrimcibosnak.blogspot.com sayfalarında bundan sekiz ay önce yayınlanan kahince bir tespit var. Devrimci Boşnak şöyle diyor:

Belki kehanette bulunmak gibi olacak, belki bir öngörü olacak veya belki de fantastik bir iddia olacak ama, 1-2 sene içinde Mladiç'i Lahey'de görebiliriz. Son olarak bir telkinde bulunmak isterim; 2011-2012 gibi Mladiç ve/veya Goran Hadziç yakalanırsa şaşırmayın, sevinmeyin. Zira, AB'nin ve/veya BM'nin adaleti, erken de gelse geç de gelse adalet değildir.”

AB ile görüşmeler öncesinde Mladiç’in yakalanması ve Dodik’in de referandumu “erteleme” kararı, Sırbistan hükümetinin elini rahatlattı. Nitekim, Sırbistan cumhurbaşkanı Tadiç “Büyük Sırbistan”ın iyi bir fikir olmadığını belirterek Hırvatistan’ın gittiği yolu takip ettiklerini, kendilerinin de Hırvatistan gibi AB’ye kabul edilmesi gerektiğini söylüyor.[4]

İzlanda ve İrlanda derken, Yunanistan ve İspanya’da derinleşen kriz ve yükselen toplumsal muhalafet karşısında tarihinin en kritik krizlerinden biriyle karşı karşıya kalan AB, Balkan ülkelerinin işbirlikçi hükümetlerinin AB hevesi sayesinde prestijini bir nebze de olsa koruyabiliyor. Milliyetçiliğin ve etnik siyasetin yıllardır sınıf siyasetini ötelediği Balkan devletleri bu anlamda sadece AB’nin prestijini muhafaza etmeye değil, bu tarz bir siyasete mahkûm bıraktığı kendi iç dengelerini de elinde tutmaya devam ediyor.

Sırbistan hükümeti AB kozunu kendi iç siyasetinde, Mladiç ve Sırp Cumhuriyeti kozlarını da AB’ye karşı kullanırken, her iki kozda da birinci dereceden etkilenen Bosna’da durum nedir? Bir sonraki yazımızda da AB siyasetinin Bosna’daki iç dengeleri nasıl belirlediğine bakacağız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder