(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



15 Aralık 2015 Salı

KUZEY AFRİKA “DEVRİMLERİ” ve BALKANLI SOLCULAR

(English version of the article is here)

(Makalenin orijinali 26 Şubat 2011 tarihinde yayınlanmıştır)

Son iki haftadır Balkanlar’dan sürekli eylem haberleri geliyor. Belgrad’da hükümet karşıtı gösteriler, Üsküp’te tütün üreticilerinin eylemi, Bosna’da demiryolu işçilerinin grevi ve ülkenin kötü yönetilmesine karşı facebook üzerinden organize edilen protesto gösterileri, yine benzer şekilde yine facebook vasıtasıyla Zagreb’de düzenlenen gösteriler ve Arnavutluk’ta seçimlerdeki yolsuzluklardan dolayı sağ hükümeti 9 ay geçmesine rağmen hala tanımayan Sosyalist Parti’nin sert muhalefeti son bir ayda Balkanlar’da gördüğümüz manzaralar. Önce Tunus, sonra Mısır ve Libya’da yaşananlardan sonra, kimi yayın organlarında “sıra Balkanlar’a mı geldi?” sorusu sorulmaya başlandı.

Öncelikle bir konuyu aydınlatmak gerekiyor: Herhangi bir kavramın popüler kültür tarafından erozyona uğratılarak gündelik dildeki kullanımı ne olursa olsun, marksistler kavramları bilimsel içerikleriyle kullanmalı ve kuramlarını bilimsel kavramlar üzerinden oluşturmalıdırlar. Benzer şekilde güncel olgu ve olayları analiz ederken de buna dikkat etmelidirler.

Bu bağlamda, özellikle Avromerkezli sol yapıların yayın organlarında bahsi geçen “Kuzey Afrika Devrimleri”nin devrim olup olmadığını açık bir biçimde ortaya koymak gerekiyor. Kemal Okuyan SoL Portal’daki 25 Şubat 2011 tarihli yazısında “devrimi çalınan devrim”le, “devrim” arasındaki farkı ortaya koyuyor. (1)

Evvela durum analizi yapmadan, analizde kullanılan temel kavramları açık bir biçimde ortaya koymak gerekir. Şu halde “devrim” nedir? Liseli devrimci öğrencilerin bile zorlanmayacağı bu sorunun yanıtı çok açık: Devrim, üretim araçlarının el değiştirmesidir, üretim biçimin değişmesidir. “Tunus Devrimi”nde, “Mısır Devrimi”nde, “Libya Devrimi”nde üretim araçları hangi sınıftan hangi sınıfa geçmiştir? Eğer bu ülkelerde yaşanan devrimse, yeni üretim biçimi ne olmuştur? Fabrikalara, tarlalara, siyasi iktidara işçi sınıfı mı el koydu? En iyi ihtimalle devrimci bir “süreç”ten bahsedebilsek bile, “devrim”den bahsetmemiz ne kadar mümkün?

Her türlü halk hareketinin aceleyle ve acemice “devrim” olarak nitelendirilmesinin, GSM şirketlerinin yeni tarifelerini “devrim” olarak nitelendirmesinden epistemolojik olarak bir farkının olmadığı kanaatindeyim. Kuzey Afrika’daki dinamiği değerlendirirken de “devrim” kavramı hoyratça kullanılmamalı. Bu şekliyle “Devrimler Balkanlar’a da sıçrar mı?” sorusu ontolojik bir hata üzerinden ortaya çıkmış bir soru oluyor.

Balkanlar özelinde  önemli bir noktaya dikkat çekmemiz gerekiyor. K. Afrika ve Balkanlar bölgelerinin dünya siyasi haritasındaki konumları, özellikle de empryalistler tarafından konumlandırılışının birbirinden çok farklı olduğunu görüyoruz. Yarım yüzyıldır “Batı Kulübü” üyesi olan Yunanistan, AB’nin çiçeği burnunda ülkeleri Slovenya, Romanya ve Bulgaristan, AB’ye girmesi an meselesi, dahası bağımsızlığını AB’ye boçlu olan Hırvatistan, AB tarafından rahatlıkla hazmedilebilecek, şimdiden Balkanlar’ın Rivierası olmaya aday olan Karadağ, yeni-sömürgeciliğin idari kurumlarıyla kendine “bağladığı” Bosna, Kosova ve Makedonya, henüz Batı’yla entegrasyonu sağlayamamış, ama bu yolda azimli görünen Arnavutluk ve ehlileştirilmiş bir Sırbistan’dan oluşan Balkanlar’da Batı’yla ters düşecek, hatta Batı’ya en kısık sesiyle karşı çıkabilecek bir odak göremiyoruz. Balkanlar “Batı’ya uyum”da, Orta Doğu ülkelerine model olarak gösterilen “Türkiye”den bile daha ileri seviyede. Bu anlamda Orta Doğu’da uygulamaya konulan “uyumlu İslam” projesi benzeri bir sürecin burada yaşanmasına gerek görülmüyor.

Batı’yla uyum içinde çalışan Balkan devletlerinin devrilmesine, yıkılmasına gerek duyulmadığı bir ortamda, Balkanlar’daki sol muhalefetin konumu nedir? Bu noktada ülkeleri teker teker ele almak ve ülkelerin nesnel koşullarını göz önünde bulundurarak tahliller tapmak gerekiyor. Fakat, basitçe Balkanları bir bütün olarak gören bir bakış açısıyla yaklaşırsak, son süreçte Avromerkezli solun Kuzey Afrika’da yaşanılanların devrim olarak algılaması ve bu şekilde yansıtmasının Balkanlı marksistleri hayli etkilediğini söylememiz mümkün. Reel sosyalizmin çözülüşü ve bu sürecin yaşandığı Doğu Avrupa ülkelerinden daha ağır bir süreç yaşayan eski Yugoslav ülkelerindeki sol örgüt ve partiler ideolojik ve yapısal istikrarı hala yakalayabilmiş değiller. Dolayısıyla bu coğrafyadaki marksistler dünyayı uzun zamandır Batı medyasından ya da  Avromerkezli sol yayınlardan takip edebiliyorlar.

Bu noktada yeni yeni kendi gündemlerini oluşturmaya çalışan, sınıfla yeniden buluşan, senelerdir milyonlarca insanın hayatını cehenneme çeviren şovenist kışkırtmalara karşı başını dikleştiren Balkan solu bu ideolojik yönlendirmeyle “Acaba bizde de olur mu?” yanılsamasına giriyor. Tunus’ta “devrimin ikinci dalgası”nı bekleyen Dördüncü Enternasyonel, İspanya İç Savaşı’ndan bu yana vazgeçmediği “abartma” huyundan bir türlü vazgeçemiyor. Aynı kafa Balkanlar’ı da bu dalganın içinde görmeye müsait.

Hayal etmek kötü bir şey değildir. Bilakis, insana özgü, insanı aydınlatan bir süreçtir. Hayal kurmakla, hayalleri gerçek gibi görmek arasında fark var. Hayaleri gerçek, varolan durum olarak algılamaya başladığımız zaman ortaya çıkan durum bir yandan trajedidir, öte yandan da komedidir. Marksistler traji-komedinin siyasi öznesi olmayı hakketmiyor.

Balkan Devrimi, onlarca halkın bu güzel topraklarda yeniden kardeş kardeşe yaşadığı bir coğrafya hepimizin hayali. Bu hayali gerçekliğe dönüştürmek isteyen Balkanlı marksistlerin son dönemlerde yaptıkları işler ve girişimler de incelenmesi gereken, önemli girişimler. Bu yazının ilk paragrafında özetlediğimiz, SoL Portal’da geçtiğimiz haftalarda sizlere de iletilen haberlerden anlaşılan, Balkanlar’ın üzerindeki ölü toprağını silkmeye başladığıdır.




1) http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/ortadoguda-devrim-filan-yok-39646

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder