(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



24 Aralık 2015 Perşembe

ESKİ YUGOSLAVYA’DA SAĞIN YÜKSELİŞİ

(Yazının aslı 20 Ekim 2012 tarihinde yayınlanmıştır)


Kuşkusuz, Yugoslavya’da hiç bir şey 1991’deki kadar kötü olamaz. Fakat, şurası da bir gerçek ki, yaklaşık 10 yıl süren savaşlar, çatışmalar ve katliamlarda sonra, milliyetçiler yeniden siyasî arenada oldukça güçlü bir şekilde yer almaya başladılar.

Yugoslavya’dan ayrıldıktan sonra, ülkedeki etnik gruplara ilişkin ılımlı bir politika uygulayan Gligorov’un cumhurbaşkanlığı yaptığı Makedonya, karma karışık etnik yapısına rağmen uzun süre birliğini huzur içinde koruyabildi. Fakat, Kosova’da palazlanan UÇK çok geçmeden gözünü Makedonya’ya da dikince bir anda Makedonya’da da silahlar patlamaya başladı. Ülke bölünmenin eşiğine gelmişken, 13 Ağustos 2001 tarihinde Makedon hükümetinin önemli tavizler verdiği Ohri Barışı’yla ülkede barış ortamı sağlanmış oldu.

Bağımsızlığından bu yana Makedonya’yı veto eden Yunanistan’ın uluslar arası etkinliği sayesinde Makedonya’yı pek az ülke tanıdı. Makedon hükümetinin bu konudaki zayıflığı ve Arnavut milliyetçiliğine verilen ödünler, 15 yıldır yolsuzlukların sıkça gündemde yer aldığı, reel ücretlerin düşmeye devam ettiği ülkede mâlum olduğu üzere milliyetçiliğe önemli kozlar verdi. Haziran 2006’daki seçimlerde Makedon milliyetçisi VMRO (İç Makedonya Devrimci Örgütü) önderliğindeki Makedonya’nın Ulusal Birliği için Demokratik Parti iktidara geçti. İktidarda ikinci dönemini yaşayan VMRO, taktik bir hareketle, bitmek bilmeyen Yunanistan vetosu ve Arnavut bölücülüğüne karşı diğer etnik azınlıkların; Türklerin, Vlahların ve Boşnakların desteğini almış durumda. Hangi etnik grubun desteğini alırsa alsın, Makedonya’daki sağ iktidarın düşmanı belli: Emekçi sınıflar.

2007 yılında Slovenya’da iktidara gelen sosyal demokratlar Aralık 2011’deki seçimlerde Zoran Jankoviç liderliğindeki sağ koalisyon “Pozitif Slovenya” listesine hükümeti kaptırdılar. Yugoslav iç savaşını hafif sıyrıklarla atlatan Slovenya’da emekçi sınıf ağır bedeller ödemeye devam ediyor.

3 Haziran 2006 tarihinde bağımsızlığını ilan eden 650 bin nüfusa sahip, eski Yugoslavya’nın en küçük cumhuriyeti Karadağ’da ise Mart 2009’daki son seçimi ise “Avrupalı Karadağ Koalisyonu” kazandı. Koalisyonu oluşturan partiler ise Karadağ Sosyalistleri Demokratik Partisi, Karadağ Sosyal Demokrat Partisi ve Karadağ Liberal Partisi. Koalisyonun büyük ortaklarının isimleri kafaları karıştırmasın. Cisimlerinin ne olduğu koalisyonun isminden belli!

Miloseviç’i Lahey’e teslim ettikten, senelerdir sakladığı Karadziç’i de yakaladıktan sonra AB ve NATO nezdinde meşruiyetini sağlamlaştıran Boris Tadiç önderliğindeki Sırp liberaller ise dış politikadaki “başarılarını” içeride devam ettiremedi. Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan seçimlerde Miloseviç’in partisinde siyasete başlayan ve milliyetçi çizgiden ödün vermeden siyaset yapan Tomislav Nikoliç Sırbistan’da iktidara geldi. Sırbistan’daki sağ iktidarın da dış politikadaki durumunun ne olacağı belirsizliğini koruyor ama belli olan şey emekçilerin bu iktidarda da rahat yüzü göremeyeceği.

Geçtiğimiz cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sosyal demokratların göreceli olarak başarılı bir sonuç elde ettiği Bosna-Hersek’te ise son seçim ülke üzerinde kara bulutları yeniden bir araya toplamış görünüyor. Üç milyon seçmenin olduğu ülkede yaklaşık 1,6 milyon seçmen sandığa gitti ve bir önceki seçimlere göre şovenist-sağ partiler 400 bin oy daha fazla oy aldı. Üstelik sağ-şovenist partiler her üç etnik grupta da seçimlerden zaferle çıktı. Sırp Cumhuriyeti’nde Radovan Karadziç’in kurduğu SDS (Sırp Demokrat Partisi) özellikle Doğu Bosna’da belediyelerin hemen hemen tamamını ele geçirmiş durumda. SDA (Demokratik Eylem Partisi) ise Boşnak seçmenlerin tercihi oldu. Öyle ki, sosyal demokratların kalesi sayılan Bihaç, Novo Sarajevo gibi büyük belediyeler SDA’nın eline geçmiş oldu. HDZ (Hırvat Demokrat Birliği) ise her zamanki gibi Bosnalı Hırvat nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerdeki belediyeleri toplamış vaziyette. Etnik gruplar üstü bir parti olarak bilinen sosyal demokrat partinin bu kadar oy kaybetmesinin nedeni, ciddi bir siyasî programlarının olmamasına ve parti içi mücadelelere bağlanıyor.

Eski Yugoslav cumhuriyetlerinden bir tek Hırvatistan’da durum farklı gibi görünüyor. 2009 seçimlerinden zaferle çıkan sağ HDZ (Hırvat Demokrat Birliği) lideri İvo Sanader’in kuşkulu bir biçimde istifa etmesi ve ardından partide yaşanan kargaşayı fırsat bilen sosyal demokratlar Aralık 2011 genel seçimlerinde iktidarı aldılar. Fakat, iktidarı daha ne kadar ellerinde tutabilecekleri bir muamma. Nitekim, önümüzdeki sene AB’ye girecek olan Hırvatistan’da daha şimdiden AB’nin cebelleştiği yapısal iktisadî krizin etkileri kendisini hissettiriyor ve elbette ki bu krizden en çok etkilenenler yine emekçi sınıflar.

Kosova ise başta ABD olmak üzere emperyalizmin ve emperyalizmin Truva atı Türkiye’nin desteğiyle sağ-şovenist iktidarını daha uzun yıllar koruyacağa benziyor. Kosova’daki mafya ekonomisinde elbette emekçilere yer yok!

Eski Yugoslavya’dan arta kalan ülkelerde sağ-şoven partilerin iktidarı kolay kolay terk etmeyecekleri çok açık. Bunun en önemli nedeni dönem dönem iktidarda “denenen” sosyal demokrat partilerin ciddi bir siyasî ve iktisadî programlarının olmaması, yolsuzluklarla ve yüksek işsizlik oranlarıyla anılan bu ülkelerde yolsuzlukları önlemeye ve işsizliği azaltmaya yönelik, emekçi sınıflar lehine bir siyaset izleyememeleri, Yugoslavya dağıldığından bu yana kargaşa içinde yaşayan Yugoslav halkları nezdinde, sosyal demokrat partilerin “alternatif” olmalarının önünde en büyük engel. Özellikle Bosna ve Makedonya’da Batı’nın zoruyla imzalanan barış anlaşmaları ise barışı getirmenin ötesinde, var olan etnik gerilimleri yapısallaştırmaktan, etnik gruplar arasına açık sınırlar çizmekten başka bir şey yapmadı. Yapısallaşan etnik gerilimlerin, halklar arasına çizilen sınırların sonucu ise bir türlü toparlanamayan siyasî ve iktisadî yapı. Bu yapı ise seçimlerde şovenist partilere verilen destek olarak karşımıza çıkıyor. Şovenist partilerin siyasî atmosferde sınıfsal izdüşümlerini bulamayan emekçilerin oylarını çalmaları ise çok da zor değil.

Komünistlerin durumu ise neredeyse sosyal demokratlardan daha vahim. Aradan 21 sene geçmiş olmasına rağmen ne Yugoslav deneyiminin ne de Tito döneminin özeleştirsi yapılabilmiş değil. Eski YKP kadrolarının kuru bir Tito ve Yugoslavya nostaljisiyle “eğlendikleri” komünist partiler emekçilerin güncel koşullarına müdahale etmekten, hatta yeni parti kadroları oluşturmaktan çok uzaklar. Küçük anarşist ve troçkist örgütlenmeler ise siyaseti sınıf içinde değil, sosyal medyada aramakla, sadece sosyal medyada aramakla meşguller. Bosna’daki son seçimlerde BHKP’nin belli oranda varlık gösterebildiğini söyleyebiliriz. Mayıs ayında seçime katılacağını açıklayan BHKP, bir çok yerellikte komünistlerin oylarını “uygun gördükleri” adaylara yönelterek yeni yeni, yeniden yeşermeye çalışan komünist harekete ne kadar büyük zarar verdiklerinin farkında bile değiller. Banja Luka belediye meclisine sokabildikleri tek üyeyi başarı olarak görüyorlar.

Eski Yugoslavya’da sağın yükselişi hayra alamet değil. Nitekim, geçtiğimiz hafta oynanan ulusal maçlarda ortaya çıkan ırkçı-milliyetçi şiddet, sağın eski Yugoslavya’daki yükselişinin sadece siyaset boyutunda olmadığı, toplumsal zeminde de yansımasını bulduğu yönünde ipuçları vermekte. Emekçilerin daha zor günler yaşayacağı bu coğrafyada, milliteçi siyasetçilerin topu daha saldırgan bir dış siyasi çizgiye taşımaları sürpriz olmayacaktır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder