(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



24 Aralık 2015 Perşembe

DALKAVUKLUĞUN SINIRI YOKMUŞ

(Yazının orijinali 18 Ağustos 2012 tarihinde yayınlanmıştır)


Geçtiğimiz ay Zaytung’u aratmayacak bir haber düştü ajanslara. Sol Portal’da da yer verdiğimiz haberde, Kosova’nın başkenti Priştine’de ABD bağımsızlık günü kutlamalarının yapıldığı yazıyordu.

Haber hiç de şaşırtıcı değildi. Priştine’de 10.000 Kosovalının katıldığı açık hava konserleriyle şenlenen kutlamalara üst düzey devlet yetkilileri de katılmış. Kosova Cumhurbaşkanı Yahyagay ABD’nin bağımsızlık gününü yüz milyonlarca Amerikalı ile birlikte kutladıkları için mutlu olduğunu ifade etmiş. Yahyagay’ın samimiyetini ispatlamak için ABD Büyükelçisi önünde takla atıp atmadığını bilmiyoruz, fakat ABD büyükelçisi dost ülke Kosova’ya bundan sonra da yardımlarını esirgemeyeceklerini belirtmiş. (1)

Kosova deneyimi bize uluslar arası dalkavukluğun sınırının olmadığını gösteriyor.

Priştine’ye gittiğinizde ABD etkisini iliklerinize kadar hissedersiniz. En büyük caddelerden birisi Bill Clinton Caddesidir ve cadde üzerinde kocaman bir Clinton posteri sizi karşılar. Bu da az gelmiş olmalı ki üç yıl önce de Clinton’ın heykelini dikmişlerdi. Heykelin açılışını bizzat Clinton yapmış, sonrasında da “Sürdürülebilir Başarı için Liderlik” temalı konferansa katılmak üzere İstanbul’a gelmişti. (2)

Yugoslavya Yazıları’nda Balkan devletlerinin işbirlikçiliğinden sık sık bahsediyoruz. Balkan hükümetleri, emperyalizmle işbirlikçiliğinde Orta-Doğu hükümetleriyle yarışıyor. Bir fark var: Bir şekilde sahip oldukları petrol sayesinde ülkelerini ve halklarını petrolle beraber peşkeş çeken Arap şeyhlerin elinde en azından petrol var ve emperyalist efendilerin karşısında şaklabanlık yapmalarına, dalkavukluk yapmalarına gerek yok. Ellerinde petrol veya başka bir stratejik malzeme olmayan Balkan hükümetleri ise türlü türlü taklalar atmak durumunda ve bazen dalkavuklukta geldikleri nokta, bizi bile, bu konuda eline su dökülmeyecek ülkelerinden birinin vatandaşı olan bizi bile hayretler içinde bırakabiliyor.  

Bu konuda Kosova farklı bir alemde yer alıyor ve dalkavuklukta başı çekiyor.

Kosova milliyetçiliğin dozunda da önde gelen Balkan ülkelerinden. Bu da hiç şaşırtıcı değil. Emperyalizmle işbirlikçilik ve başta milliyetçilik olmak üzere her türlü muhafazakar ideolojik formasyon birbirine zamkla tutuşturulmuştur ve biri olmadan diğeri olmaz.

Emperyalizmle işbirlikçiliğinde boyut değiştiren Kosova aynı zamanda Arnavut milliyetçiliğinin de merkezi.

Arnavut milliyetçiliğinin merkezi, bilinenin tersine Arnavutluk değil, Kosova’dır. Kosova’da 1878’de kurulan “Prizren Ligi” ilk ulusal Arnavut örgütüdür. Kosova’nın en önemli özelliği, yaklaşık 150 yıl boyunca Sırp ve Arnavut milliyetçiliğinin çatışma alanı oluşudur.

Hırvatistan’da uyguladıkları vahşet ve yaptıkları katliamlarla Nazilerin bile dudaklarını uçuklatan “Ustaşa” pratiğine benzer bir formasyoınu barındıran Kosovalı Arnavutların kurduğu “Beli Kombetar” da  (Ulusal Cephe) Yugoslav dağlarında partizanlarla uğraşan Nazilerin nefes alabildikleri bir belde olmuştur. UÇK’nın (Uştriya Çlimatare e Kosoves – Kosova Kurtuluş Ordusu) kuruluşunda ve terör eylemlerine başlamasında Beli Kombetar mirasının ne derecede etkin olduğunu söylememize gerek bile yok.

Bosna Savaşı’ndan dolayı dünyayı kaplayan anti-Sırp havadan çok iyi faydalanan Kosova milliyetçiliği, bu dalgayı kendi lehinde kullanmasını çok iyi bildi. İlk eylemlerini Bosna Savaşı’nın bitiminden sadece 5 ay sonra gerçekleştirdikleri de şaşırtıcı bir veri değil. Henüz 11 Eylül olayı patlak da vermemişken hem Batı emperyalizminin, hem de İslamî gericiliğin desteğini arkasına alan UÇK, “kötü çocuk” Sırbistan’ı alt edemese bile NATO müdahalesi için çok uygun bir zemin hazırlamıştı.

Sırp ve Arnavut milliyetçiliğinin çatışma alanı olan Kosova’da, yaklaşık 150 yıllık mücadele sonunda zafer Arnavut milliyetçiliğinin olmuştu.

Bu aşamada Türkiye’nin tutumu da hayli ilginçtir. Yugoslavya döneminde, Kosova’da Türkçe Sırpça ve Arnavutça ile birlikte resmî dil olarak kabul edilmişti. Savaştan sonra Sırpçadan temizlenen Kosova’da, bu temizlikten Türkçe de payını adlını. Prizren, Gjilan ve bir iki küçük yerleşim dışında Türkçenin resmî statüsü bulunmuyor. Bu yerleşimlerde ise Türkçe “azınlık” dili statüsünde. Türklerin ve Türkçenin kültürel, iktisadî ve sosyal statüsü Yugoslavya döneminin çok daha gerisinde. Türk okulları bir takım bürokratik bahanelerle kapatılmaya çalışıyor. Kosovalı Bir çoğu Türkçe bilen Kosovalı Arnavut milliyetçileri Türkçeyi tanımıyor ve açıktan açığa “yüzyıllardır biz Türkçe konuşuyorduk, artık siz Arnavutça konuşacaksınız” diyorlar. Ona buna atar yapan, dış politikayı “atar yapma” ve “tükürdüğünü yalama” prensibine dayandıran Türk hükümeti ise Kosova’yı tanıyan ilk ülkelerden. Buna ise millî cenahın gıkı bile çıkmadı. Bu da bizi zaten hiç şaşırtmadı…

Emperyalizmin askerî rezervi ve İslamî örneği olan Türkiye’nin yeni Osmanlıcı dış siyaseti Kosova’yı tanımayıp da ne yapacaktı?

Nasıl kurulduğunu bildiğimiz Kosova’nın emperyalizmle sıkı fıkı ilişki içinde olmasını pek de yadırgamıyoruz. Fakat dalkavukluğun bu raddede olması bizi bile utandırıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder