(For selected articles translated in English language, click here)


"Yugoslavya yazıları" nedir? Buraya tıklayınız.



27 Aralık 2015 Pazar

Yugoslavya yazıları...

Çoğunlukla Bosna, eski Yugoslavya ve Balkanlar, zaman zaman Doğu Avrupa, nadiren gündeme dair 2010 yılının sonlarına doğru önce Sol Portal'a yazmaya başladım. Sonra İleri Haber'de devam ettim.

İlk başta sadece "bölgeden" özgün haber geçmeye çalışıyordum. Sonradan iki haftada bir yazı yazmaya başladım. İleri Haber'de köşe yazılarına daha da önem vermeye başladım ve (mümkün mertebe) haftada bir yazmaya başladım.

2014 Temmuz ayında TKP'deki ayrışma sürecinde Sol Portal'daki yazılarımı ve haberlerimi bir yerde toparlamak için bu bloğu açmıştım. Sonra vazgeçmiştim. Sol Portal'daki yazılarıma artık ulaşılamadığını görünce bloğu aktif hale getirmeye karar verdim.

Sol Portal'da yazdığım yazılarla, hem Sol Portal, hem de İleri Haber için hazırladığım haberler burada.

İleri haber'deki yazılarım için ise şuraya bakabilirsiniz.

"Neden Yugoslavya Yazıları" diye soruyorsanız, onun için de buraya bakınız.


Saraybosna'da yılbaşında saldırı alarmı: 11 IŞİD'li gözaltına alındı

(Haberin orijinali 24 Aralık 2015'te İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Saraybosna'da bazı evlerde ve iki ibadet merkezinde düzenlenen operasyonlarda IŞİD’le bağlantısı olduğundan şüphelenilen 11 kişi gözaltına alındı.

22 Aralık günü bazı evlerde ve iki ibadet merkezinde düzenlenen operasyonlarda IŞİD’le bağlantısı olduğundan şüphelenilen 11 kişi göz altına alındı. Polis sözcüsü Marina Zoviç gözaltına alınan kişilerin IŞİD için para topladıklarını ve militan devşirerek Suriye ve Irak’a gönderdiklerinı belirtti.


Bosna medyası ise kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre gözaltına alınan kişilerin yılbaşında çeşitli saldırılar düzenleyebilme ihtimaline karşı “önleyici” bir operasyon yapıldığını, durumun halkta paniğe yol açmaması için bu bilginin saklı tutulduğunu iddia ediyor. 

TANJUG’un Özelleştirilmesine Tepki

(Haberin orijinali 16 Aralık 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

TANJUG (Yeni Yugoslavya Telgraf Ajansı) hakkındaki özelleştirilmesine karşı Belgrad'da protesto eylemi düzenlendi.

Kasım 1943’te kurulan TANJUG’un özelleltirilmesi girişimine karşı NKPJ (Nova komunistička partija Jugoslavije – Yugoslavya Yeni Komünist Partisi) üyeleri Belgrad’da bir gösterisi düzenledi. Gösteriye az sayıda NKPJ üyesi katıldı.

Kısa adı TANJUG olan Telegrafska Agenciije Nove Jugoslavije (Yeni Yugoslavya Telgraf Ajansı) bir dönem Bağlantısızlar Hareketi’ne üye ülkelerin en temel haber kaynağı olarak biliniyordu ve dünyanın sayılı haber ajanslarından biri olarak görülüyordu.


Ekim sonunda kapanan ajansın özelleştirilip habercilik hayatına dönmesi gündemde.

Karadağ’da binler NATO üyeliğine karşı yürüdü


(Haberin orijinali 13 Aralık 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Karadağ'da binler NATO üyeliği konusundaki girişimlere karşı yürüdü.

Karadağ’ın NATO üyeliğine davet edilmesinin ardından dün (13 Aralık Cumartesi) başkent Podgoritsa’da yaklaşık 3000 kişi NATO’yu protesto etti. Göstericiler NATO üyeliğinin Karadağ’da referandumla halk oyuna sunulmaması durumunda ülkede ciddi sıkıntıların yaşanacağı, hatta sorunun iç savaşa bile yol açabileceği konusunda hükümeti uyardılar.

Gösterilerde Rusya yanlısı sloganlar da dikkat çekti

Yaklaşık 600 bin nüfuslu Karadağ’da 1999 Kosova krizi sırasında, Sırbistan’la birlikte NATO bombardımanına maruz kalmasından dolayı NATO karşıtlığı revaçta. Çoğunlukla aşırı milliyetçilerin destek verdiği NATO karşıtı cephede eski sosyalistler de yer alıyor.


Ülkede NATO konusunda tartışmalar sürerken, konu ile ilgili bir haberde USA Today gazetesinin kullandığı haritada Karadağ ile Bosna-Hersek’in birbirlerine karıştırması, sadece Karadağ’da değil , eski Yugoslav ülkelerinde sosyal medyada alay konusu oldu. USA Today’in kullandığı harita Amerikalıların Balkanlar konusundaki cahilliğine örnek olarak gösteriliyor.

Polonya Nükleer Silahlara Talip mi?

(Haberin orijinali 9 Aralık 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Uzun süredir tartışılmakta olan NATO’ya ait nükleer silahların Polonya’ya konuşlandırılması konusu tekrar gündemde.

Uzun süredir tartışılmakta olan NATO’ya ait nükleer silahların Polonya’ya konuşlandırılması konusu, Polonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Szatkowski geçtiğimiz Cumartesi günü bir TV programında NATO’nun nükleer programına dahil olmak istediklerini belirtmesi, tartışmaları yeniden alevlendirdi. Szatkowski nükleer silahları ülkesinde konuşlandırma gerekçesi olarak da Polonya’nın savunma gücünü arttırmak olduğunu açıkladı.

Öte yandan, Polonya Savunma Bakanı Yardımcısı’nın yaptığı açıklama bakanlık sözcülüğü tarafından doğrulanmadı. Polonya Savunma Bakanlığı basın sözcülüğü Polonya’nın imzaladığı nükller silahların imha programına desteğini hatırlatarak Polonya’nın nükleer programa dahil olma gibi bir amaç gütmediğini ileri sürdü.


28 NATO üyesi ülkeden sadece ABD, İngiltere ve Fransa nükleer güç. Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’de ise NATO nükleer programı dahilinde nükleer silahlar konuşlandırılmış durumda. 

Bosna’da askere bombalı saldırı


(Haberin orijinali 21 Kasım 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Dün akşam saatlerinde Saraybosna-Mostar yolu üzerindeki Salakovats Tüneli’nde Bosna – Hersek Ordusu generali Ante Yeleç’in de özel otomobili bombalı saldırıya uğradı.

Geçtiğimiz Çarşamba günü akşam saatlerinde Saraybosna’nın kenar semtlerinden Raylovats’ta bir otobüste iki askerin uzun namlulu silahla öldürülmesinin ardından, dün akşam saatlerinde Saraybosna-Mostar yolu üzerindeki Salakovats Tüneli’nde Bosna – Hersek Ordusu generali Ante Yeleç’in de özel otomobili bombalı saldırıya uğradı. Yeleç saldırıdan yara almadan kurtuldu.
Bosna-Hersek Devlet İnceleme ve Koruma Birimi SIPA tarafından yapılan ilk açıklamada, saldırının terör bağlantısı hakkında henüz kesin bir şey söyleyemeyeceklerni, araştırmanın devam ettiği belirtildi.

Çarşamba günü iki Bosnalı askerin katil zanlısı Enes Osmanagiç ise evine düzenlenen polis operasyonu sırasında kendini öldürmüştü. Osmanagiç Irak ve Suriye’de IŞİD saflarına militan göndermesiyle bilinen Selefi hareketi mensubu olarak biliniyor.

Her ne kadar, her iki olayın da “terör” bağlantısı kesinleşmiş olmasa da, kamuoyunda yaygın inanç, terör eylemlerinin sorumlusunun IŞİD olduğu yönünde.


Çarşamba günkü saldırının ardından, Cuma günü ölen iki askerin anısına ulusal yas ilan edilmişti. 

Polonya’da Rusya fobisi özelleştirmeyi engelledi

(Haberin orijinali 2 Ağustos 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Polonya'da muhalefet, demiryollarının özelleştirilmesine, daha sonra Ruslara satılabilir endişesiyle karşı çıktı.

Polonya’da ana muhalefet partisi yaklaşık yarım milyar dolarlık Polonya Devlet Demiryolları (PKP) özelleştirilmesi operasyonuna,  PKP’yi alan Lüksemburg merkezli konsorsiyumun daha sonrasında PKP’yi Rus enerji devi Energetika veya Gazprom’a satabileceği ve bunun da Rusya’nın Polonya’nın ulaşım ağını kontrol edebileceği sonucunu doğurabileceğinden dolayı itiraz etti.

Ekim ayında yapılacak olan parlamento seçimlerinden önce en son kamuoyu yoklamalarına göre ana muhalefetteki PiS’in (Prawo i Sprawiedliwość – Hukuk ve Adalet) açık ara farkla halen iktidarda olan PO’dan (Platforma Obywatelska – Yurttaş Platformu) hükümeti devralmasına neredeyse kesin gözle bakılıyor. PKP’nin özelleştirmesine karşı çıkan ve PO iktidarından önce sekiz yıl boyunca iktidarda olan PiS ise merkez sağ parti olan PO’ya göre daha muhafazakâr olması ve Rusya’ya karşı daha saldırgan bir tutuma sahip olmasının yanı sıra, AB ile bile sorun yaşamasıyla biliniyor. PiS’in liderliğini yapan ikiz kardeş Kacynskilerden Polonya eski devlet başkanı Lech Kacynski Nisan 2010’da Rusya’da meydana gelen bir uçak kazasında bir çok Polonyalı üst düzey bürokrat ile birlikte hayatını kaybetmiş, kaza Polonya’daki Rusya fobisinin artmasına yardımcı olmuştu.



Bosna’da yeni iş yasası protestolara rağmen yürürlükte

(Haberin orijinali 31 Temmuz 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmılştır)

AB yasaları ile uyum programı çerçevesinde, Bosna’da uygulamaya konulmak istenen yeni iş yasası yoğun protestolara rağmen dün geceyarısı temsilciler meclisinde 30’a karşı 50 oyla kabul edildi.

AB yasaları ile uyum programı çerçevesinde, Bosna’da uygulamaya konulmak istenen yeni iş yasası yoğun protestolara rağmen dün geceyarısı temsilciler meclisinde 30’a karşı 50 oyla kabul edildi.

Halen işsizliğin %45 düzeyinde olduğu Bosna’da işçi haklarını kısıtlamaları öngören ve iş çıkarımlarını kolaylaştıran yeni yasaya karşı gelen sendikaların liderliğinde toplanan 5000’den fazla işçi Perşembe günü Saraybosna’da Federasyon Parlamentosu önünde protesto gösterisi düzenlemişti. İş adamları ve ekonomistler ise yasanın geçmesinin sadece AB uyum süreci için değil, Bosna’nın iktisadi dinamikleri açısından da faydalı olacağını öne sürüyor. Liderliğini Bakir İzzetbegoviç’in yaptığı SDA’nın (Stranka Demokratska Akcija – Demokratik Eylem Partisi) işçi düşmanı yasanın çıkması için çoğunluğu sağlamak amacıyla en büyük çabayı gösterdiği biliniyor.

Üst düzey AB yetkilileri ise yasanın çıkması sürecinin ağır işlemesinden dolayı Bosna hükümetini eleştirmiş, AB Dışişleri Bakanı Federica Mogherini ve Genişlemeden Sorumlu Komiser Johannes Hahn Bosna’nın bu yasayı geçirmesinin AB’ye uyum sürecinde en önemli koşul olduğunu ifade etmişlerdi.


Bosna’da Yargı Referandumu

(Haberin orijinali 17 Temmuz 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

“Srpska Cumhuriyeti” parlamentosunun ayrı bir yargı sistemi oluşturmak için referanduma gidilmesine karar vermesi Bosna’da tansiyonu yükseltti.

“Srpska Cumhuriyeti” parlamentosunun ayrı bir yargı sistemi oluşturmak için referanduma gidilmesine karar vermesi Bosna’da tansiyonu yükseltti.

15 Temmuz Çarşamba günü Bosnalı Sırpların özerk devleti “Srpska Cumhuriyeti” parlamentosundaki 85 milletvekilinin 45’inin lehte oy kullanmasıyla Srpska Cumhuriyeti’nin bağımsız bir yargı sistemine sahip olmasının referanduma götürülmesi kararı verildi. Bosnalı Sırpların Bosna-Hersek’ten ayrılarak ayrı bir bağımsız devlet kurması gerektiğini sık sık ifade etmesiyle bilinen aşırı milliyetçi Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik’in çağrısıyla yapılan oturum sonucu çıkan karar tepkilere neden oldu.

Geçtiğimiz yılki seçimlerde hedefinin 2018 yılında Srpska Cumhuriyeti’nin Bosna-Hersek’ten bağımsızlığını ilan etmesi için bir referandum yapılması olduğunu açıklayan Dodik, Bosna mahkemelerinde özellikle savaş suçlularının yargılanmasında adaletsiz bir durumla karşı karşıya olunduğunu, yargılananların çoğunun Bosnalı Sırp olmasının bu adaletsizliği gözler önüne sergilediğini ifade etti.

Bosna-Hersek Savunma Bakanı  bu kararın Bosna-Hersek’in birliğine ve egemenliğine karşı bir saldırı olduğunu, verilen kararın savaş ilanı anlamına geldiğini belirtti: “Dodik’in kime veya neye güvenerek böyle bir karar verdiğini bilmiyorum ama böyle bir referandumun yapılması kuşkusuz ki ülkenin yeniden şiddet ortamına sürüklenmesinden başka sonuç getirmeyecek.”

Karar Bosna Hersek’teki AB Yüksek Temsilcisi Valentin Inzko tarafından da protesto edildi. Inzko kararın bir sorumsuzluk belgesi olduğunu ve Bosna Hersek’teki yöneticilerin ülkeyi daha derin bir krize sokmaya ne kadar da hazır olduklarını gösterdiğini ifade etti. Inzko ayrıca böyle bir referandumun, Bosna Savaşı’na son veren “Dayton Anlaşması”nın da ihlali anlamına geleceğine dikkat çekti.


Karar Sırbistan’ın da tepkisisyle karşılaştı. Geçtiğimiz Cumartesi günü Srebrenitsa anmasında taşlı saldırıya uğrayan Sırbistan Başbakanı Aleksander Vuçiç Dodik’i daha sorumlu bir siyaset izlemeye çağırdı. 

Srebrenitsa’da Sırbistan Başbakanı’na Taşlı Saldırı


(Haberin orijinali 11 Temmuz 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Srebrenitsa soykırımının yirminci yıl anma törenleri için Srebrenitsa-Potoçari mezarlığında bulunan Sırbistan Başbakanı Aleksander Vuçiç’e bir grup katılımcı şişe, taş ve ayakkabı attı. Taşlardan bir tanesinin yüzüne isabet etmesiyle gözlüğü kırılan Vuçiç yoğun güvenlik önlemleri altında tören alanından uzaklaştırıldı. Bir saldırganın gözaltına alındığı bildiriliyor.

45 yaşındaki Vuçiç, henüz 23 yaşındayken 1993 yılında, savaş suçlusu Voyislav Şeşely’in liderliğini yaptığı aşırı milliyetçi Sırp Radikal Partisi’nde siyasete başlamış, 1993 seçimlerinde milletvekili olmuştu. İki sene sonra ise Sırp Radikal Partisi’nin genel sekreterliğine seçilen Vuçiç, Srebrenica soykırımının hemen ertesinde basına verdiği bir demeçte şu ifadeleri kullanmıştı: “Öldürülen her Sırp için 100 Müslüman [Boşnak] öldüreceğiz!”

Her ne kadar 20 sene önceki siyasetini inkâr etse ve hatta günümüzde Şeşely’le ciddi siyasî sorunlar yaşasa da, 1995 yılındaki sözlerinden dolayı bir çok Boşnak Aleksander Vuçiç’in Srebrenitsa’daki anma törenlerine katılmasına sıcak bakmıyordu. Öte yandan, 20 sene sonra Sırbistan’ın en süt düzeyde Srebrenitsa soykırımının anma törenlerine katılmış olması ise bölgede etnik nefretin gücünün kırılması için önemli bir adım olarak görülüyordu. Voyislav Şeşely Srebrenitsa’daki törenlere katılan Vuçiç’in Sırbistan’ı ve Sırp halkını küçük düşürdüğünü açıkladı.

Geçtiğimiz Nisan ayından bu yana Sırbistan İlerici Partisi üyesi olarak Sırbistan Başbakanlığı’nı yürüten Vuçiç aşırı milliyetçi gangsterlerin elebaşlığını yaptığı organize suç örgütlerine karşı mücadele başlatmış olmasıyla radikal Sırp milliyetçilerinin tepkisini çekiyor. Sıkı bir AB yanlısı olan Vuçiç, geçmişteki özelleştirme operasyonlarında yapılan yolsuzlukları da gündeme getirmesiyle biliniyor.

Srebrenitsa soykırımı anma törenlerine 80 ülke bakanlık ya da başbakanlık düzeyinde temsilci gönderdi. Dönemin ABD başkanı Bill Clinton da törende yer almak için Srebrenitsa’ya geldi.


Çin'den Türkiye'ye yanıt

(Haberin orijinali 1 Temmuz 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Türkiye’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki katliam iddialarıyla ilgili yaptığı açıklamaya cevap olarak haberlerin doğrulanmasını Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan istediklerini belirtti.


Bu haftanın sosyal medya gündemini işgal eden Çin’in Ramazan Ayı’nda Sincan Özerk Bölgesi’ndeki Uygurlara yönelik katliamları ile ilgili yalan haberler ve manipülatif paylaşımlardaki bilgi kaynaklarını kontrol etmeden, sorgulamadan, bu paylaşımlara dayanarak resmi bir protesto açıklaması yayınlayan Dışişleri Bakanlığı’na yanıt Çin Dışişleri Bakanı sözcüsü Hua Çunying’den geldi. Çunying TC Dışişleri Bakanlığı’nın 30 Haziran tarihli protesto mesajında “Türkiye’den ne kastettiğini açıklamasını” beklediklerini ifade etti.

TC Dışişleri Bakanlığı ise dün yayınladığı protesto mesajında şunları belirtmişti:
“Çin Halk Cumhuriyeti'nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Uygur Türklerinin oruç tutmalarının ve diğer ibadetlerini yerine getirmelerinin yasaklandığına dair haberler kamuoyumuzda üzüntüyle karşılanmıştır.

Toprak bütünlüğüne, istikrarına, huzur ve güvenliğine önem atfettiğimiz Çin Halk Cumhuriyeti'nden (ÇHC) gelen bahse konu haberlerden duyduğumuz derin kaygı ÇHC’nin Ankara Büyükelçisine de iletilmiştir.”


Srebrenitsa’da VIP locası

(Haberin orijinali 22 Mayıs 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Bu sene Srebrenitsa soykırımının yirminci yıldönümü için düzenlenecek olan anma etkinliği için VIP locası inşa ediliyor.

Bu sene Srebrenitsa soykırımının yirminci yıldönümü için düzenlenecek olan anma etkinliği için VIP locası inşa ediliyor.
11 Temmuz 1995’te 8372 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan ve Lahey Adalet Divanı tarafından da soykırım olarak tanımlanan katliamın bu sene yirminci yıl anması gerçekleşecek. Soykırımda katledilenlerin mezarlarının bulunduğu Potoçari mezarlığı ve tören alanına yapılmakta olan ve törene katılan VİP kişilerin soykırım anıtına çiçek bıraktıktan sonra törenin geri kalanını izlemeleri için yapılan VİP locası ise eleştirilere neden oluyor. Yaklaşık bir buçuk milyon insanın katledildiği Auschwitz’te bile benzer bir uygulamanın olmadığını öne sürenler, yapılan bu ayrımcılığın soykırımda katledilenlerin anılarına saygısızlık olduğu görüşünde.

Her sene 11 Temmuz’da Srebrenitsa’daki Potoçari mezarlığı ve tören alanında yapılan etkinliklere binlerce insan katılıyor ve yıl içinde kimlik tespiti yapılan yeni cenazeler toprağa veriliyor.
Özellikle son yıllarda başta 11 Temmuz anması olmak üzere, Srebrenitsa katliamının dinci siyasetçiler tarafından istismar edildiği ve Srebrenitsa anmalarının dincilerin gövde gösterisine dönüştüğü bir süredir Bosna kamuoyunda da dile getirilen sorunlardan biri.


Bosna-Hersek'ten Erdoğan geçti: Gazeteci azarladı, trafiği felç etti, açılışa katıldı

(Haberin orijinali 21 Mayıs 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınanmıştır)

Yurt içindeki açılış törenlerini seçim mitinglerine çeviren Erdoğan, Bosna-Hersek'te de Türkiye'deki performansını aratmadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünkü Saraybosna ziyareti ile açılış performansını yurtdışına da taşıdı.
TİKA tarafından restore edilen Hünkâr Camisi (Careva Dzamija) ile Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen İsa Bey İshakoviç Hamamı’nın (Hamam İsa-bega Ishakovića) açılışına katılan Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği günübirlik ziyaretin 26 Mayıs tarihindeki SDA (Stranka Demokratska Akcija – Demokratik Eylem Partisi) kongresinden önce olması dikkatleri çekti.

Türkiye’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a yoğun bir sempatinin olduğu Bosna-Hersek’te AKP hükümetinin Bakir İzzetbegoviç liderliğindeki SDA’ya verdiği destek son zamanlarda Bosna-Hersek kamuoyunun tepkisini yol açıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın SDA kongresinden beş gün önce gerçekleştirdiği ziyaret ise SDA lideri Bakir İzzetbegoviç’e destek ziyareti olarak yorumlanıyor.
Geçtiğimiz Ekim ayındaki genel seçimlerde muhalefet partisi SBB (Savez za bolju budućnost BiH – Daha iyi bir Bosna Hersek geleceği için Birlik) lideri Fahrudin Radonçiç seçim mücadelesini sadece İzzetbegoviç’e karşı değil, Recep Tayyip Erdoğan’a karşı da verdiğini beyan etmişti.

İleri Portal yazarı Özgür Dirim Özkan konuyu portalımızdaki köşesine de taşımıştı:
http://ilerihaber.org/yazarlar/ozgur-dirim-ozkan/bosna-secimlerinde-akp-golgesi/371/

Öte yandan, Türkiye’nin Bosna-Hersek’te tarihi-kültürel yapıların restorasyonuna ağırlık vermesi fakat aynı ağırlıkta iktisadi yatırımlarda eksik kalması da son dönemde Bosna kamuoyu tarafından eleştirilere neden oluyor. Recep Tayyip Erdoğan’nın dünkü basın toplantısında bu konu ile ilgili olarak bir gazeteci ile polemiğe girmesi ise dikkatleri çekti.

Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin bu konudaki politikasını ele alan bir rapor da İleri Portal sayfalarına taşınmıştı:

Recep Tayyip Erdoğan’ı Başkanlık Sarayı önünde karşılamaya gelen, çoğunluğu Saraybosna’daki Türk üniversitesinin öğrencilerinden oluşan yaklaşık 150 kişilik kalabalığın ise bazı Türk gazeteleri tarafından “sevgi seli” olarak nitelendirilmesi de dikkatlerden kaçmadı. Öte yandan, ziyaret nedeniyle alınan güvenlik önlemleri sonucu gün ortasında felç olan Saraybosna trafiği Saraybosnalıların şikayet konusuydu.




Katar’da gazetecilere gözaltı

(Haberin orijinali 21 Mayıs 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

2022 Dünya Kupası hazırlıkları devam eden Katar’da, göçmen işçilere dayatılan kölelik sistemini belgelemek isteyen BBC muhabirleri gözaltına alındı.

2022 Dünya Kupası hazırlıkları devam eden Katar’da, göçmen işçilere dayatılan kölelik sistemini belgelemek isteyen BBC muhabirleri gözaltına alındı.

Katar’da göçmen işçilerin yaşadığı insanlık dışı koşulları belgelemek isteyen BBC muhabirleri iki gün gözaltında tutulduktan sonra Pazartesi günü serbest bırakıldı. Herhangi bir suçlamayla karşılaşmadıklarını belirten gazeteciler soruşturmalarda görevlilerin gazetecilerden kiminle ne konuştuklarını öğrenmeye çalıştıklarını belirttiler.

İşgücünün yaklaşık %90’ının yabancı işçilerden oluştuğu Katar’da, işçiler kölelik rejimini aratmayan koşullarda çalıştırılıyor. Uluslararası Sendikalar Birliği Konfederasyonu (ITUC) tarafından geçen yıl yayımlanan bir raporda Katar’daki çalışma koşulları “modern kölelik” olarak tanımlanıyor ve Dünya Kupası için devam eden inşaat faaliyetlerinde yaklaşık 4000 göçmen işçinin iş cinayetlerinde hayatlarını kaybedeceği belirtiliyor.

Her ne kadar Katar hükümeti çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda söz vermiş olsa da, bu konuda herhangi bir değişiklik yapılmış değil.

BBC muhabirlerinden önce de bölgeye konu ile ilgili araştırma yapmaya gelen başka gazeteciler de gözaltına alınmışlardı.



Makedonya'da siyasi kriz derinleşiyor

(Haberin orijinali 19 Mayıs 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Makedonya'da AB ve Rusya'nın da dahil olmaya başladığı siyasi kriz giderek derinleşiyor.

Makedonya’da devam eden siyasi krizde, taraflar arasındaki diyalog olasılıkları gittikçe azalıyor.
17 Mayıs Pazar günü yaklaşık 20,000 göstericinin katıldığı hükümet karşıtı gösteriye dün akşam hükümetteki sağcı/milliyetçi VMRO-DPMNE yanlılarının yaptıkları gösteriyle yanıt geldi. Pazar günkü gösteriden sonra parlamento önünde kamp kuran ve Gruevski istifa edene kadar oradan ayrılmayacaklarını beyan eden protestocular arasında ana muhalefetteki sosyal demokrat parti lideri Zoran Zaev de bulunuyor. Zaev evvelki geceyi parlamento önündeki çadırlarda sabahlayarak geçirdi.
Gösteride yer alan Bulgaristan eski başbakanı Sergey Stanişev “Makedonya’yı istikrarlı ve Avrupalı görmeyi istiyorum” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Gösteriye destek vermeye gelen Alman SDP başkanı Jürgen Flekenştayn ise, Makedonyalıların dış desteğe ihtiyaç olmadan bu krizi çözebileceklerine inandığını, gösteriye ise sadece dayanışma amacıyla katıldığını ifade etmişti.

Kremlin: “Batı renkli devrim peşinde”

Öte yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Cuma günü Sırbistan ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, Makedonya’daki kargaşanın arkasında Batı’nın olduğunu, Rusya’ya lkarşı uygulanan yaptırımlara destek vermeyen Makedonya’nın bu şekilde cezalandırıldığını açıkladı.
Cumartesi günü ise Rusya Dışişleri Bakanlığı yayınladığı açıklamada Batı’nın Makedonya’da “renkli devrim” peşinde olduğunu, 2003’te Gürcistan’da Gül Devrimi, 2004’te Urayna’da Turuncu Devrim, 2005’te Kırgızistan’daki “Lale Devrimi”ne benzer bir planın Makedonya’da da tezgahlandığını belirtti.
Pazar günkü gösteriye yanıt gecikmedi ve bir gün sonra 18 Mayıs saat 20:00’de hükümet yanlısı gösteride binler bir araya geldi.

Makedonija je snažna (Makedonya güçlüdür)!

“Makedonya Güçlüdür” sloganı etrafında buluşan yaklaşık 90,000 gösterici arasında başbakan Gruevski ve eşi ile geçtiğimiz hafta istifa eden İçişleri Bakanı Gordana Nakulovska da yer aldı. Makedonya Ulusal Marşı ve geçtiğimiz hafta Kumanovo’daki çatışmada hayatını kaybeden polisler için bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan gösteride Sırbisran bayrakları da dikkat çekti. Dünkü gösteride ise Makedonya ve AB bayraklarının yanı sıra Arnavutluk ve üzerinde Atatürk silueti bulunan Türkiye bayrakları da dikkati çekmişti.

Makeodonya teslim olmayacak!

Makedonya başbakanı Nikola Gruevski yaklaşık 45 dakikalık bir konuşma yaptı. Bilhassa kullanılan söylemle RTE’nin 16 Haziran 2013’te Kazlıçeşme’de yaptığı konuşmayı andıran konuşmasında dış güçlerin oyuncağı olan ana muhalefetteki sosyal demokrat parti lideri Zoran Zaev’e hükümeti bırakmayacaklarını ve bu güçlere karşı teslim olmayacaklarını, belediye başkanı olabilecek siyasi yeteneğe bile sahip olmayan Zaev’in iplerinin uluslararası sermayenin elinde olduğunu öne sürdü. Kazlıçeşme mitingine benzer bir şekilde “bindirilmiş kıtaların” desteği ile önemli bir kalabalığa konuşan Gruevski Zaev’in liderliğini yaptığı eylemlerin Makedonya’yı istikrarsızlığa sürüklemekten başka işe yaramadığını söyledi.

Gösteri sırasında parlamento önünde kamp yapan hükümet karşıtları ile yandaşlar arasında çatışma çıkmaması için başkent Üsküp’te çok geniş güvenlik önlemleri alındığı dikkat çekti.
Dün sabah saatlerinde bir araya gelen Makedonya’nın önde gelen dört partisi arasındaki görüşmelerde ise bir uzlaşma çıkmadı. Dört partinin 26 Mayıs’ta yeninde toplanmasına yönelik karar alındı. Zoran Zaev ve Nikola Gruevski, bugün Strazburg’da AB Genişlemeden sorumlu komiseri Johannes Hahn’un arabuluculuk görevi üstleneceği bir toplantıda bir araya gelecekler.


Faşist Sırp Lidere İade-i İtibar

(Haberin orijinali 16 Mayıs 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Mahkeme, 1946’da Nazi işbirlikçiliği ve işgal yıllarında farklı etnik gruplara yöneltilen katliamlardan sorumlu bulunarak idama mahkum edilen Sırp milliyetçisi lider Drazan Mihayloviç için iade-i itibar kararı verdi.

 (Torunu Voyislav Mihayloviç tarafından 2010 yılında açılan dava sonucunda Belgrad Mahkemesi Perşembe günü verdiği kararla, 15 Temmuz 1946’da Nazi işbirlikçiliği ve işgal yıllarında farklı etnik gruplara yöneltilen katliamlardan sorumlu bulunarak idama mahkum edilen Çetnik (Sırp milliyetçisi) lider Drazan Mihayloviç’in itibarının iade edilmesine karar verdi.

Nazi işgali döneminde 1941 yılında Çetnik hareketini kuran Mihayloviç, daha sonra esas hedef olarak Partizanlarla savaşmaya başlamış ve başta Hırvat ve Boşnaklar olmak üzere yüzbinlerce Yugoslavın katliamından sorumlu olarak yargılandıktan iki gün sonra kurşuna dizilmişti.
Mihayloviç’in gayrımeşru bir mahkemede yargılandığına kanat getiren Belgrad Mahkemesi, 70 yıl sonra eli kanlı faşist lidere itibarını iade etti.

Karar başta eski partizanlar olmak üzere eski Yugoslavya’da birçok kurum ve kişi tarafından protesto edildi. 

Doğu Bosna’da Karakol Saldırısı: 2 ölü

(Haberin orijinali 28 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Bosna'da gerçekleşen saldırıda bir polis ölürken, iki polis yaralandı. Saldırıyı gerçekleştiren Nerdin İrdiç adındaki şahıs da ölü olarak ele geçirildi.

Bosna’nın Sırp bölgesinde bulunan Zvornik kasabasında dün akşam saatlerinde gerçekleşen terör saldırısında bir polis memuru öldü, iki polis de yaralandı. Otomatik tüfekle karakola baskın düzenleyen Nerdin İbriç de ölü olarak ele geçirildi. İbriç’in saldırı sırasında “Allah-u Ekber” şeklinde bağırdığı ve Bosna’da etkin olan Vahabi hareketine yakın olduğu belirtiliyor.

Öte yandan, saldırının Bosna Sırp Cumhuriyeti başkanı Milorad Dodik’in 2018’de bağımsızlık için referandum yapacaklarını öne sürmesinden iki gün sonra gerçekleşmesi ise dikkat çekici. Dayton Anlaşması’na göre Dodik’in bu açıklaması yasa dışı fakat yolsuzluğa ve siyasî yozlaşma batağına saplanmış olan Boşnak politikacıların ülkeyi soktuğu durumu fırsat bilen Dodik sık sık bu tarz çıkışlar yapıyor.

1992 yılında Bosna-Hersek’in bağımsız devlet olmasını kabul etmeyen Bosnalı Sırplar ayaklanma başlatmış ve düzenledikleri askerî harekatlarda işgal ettikleri bölgelerde “etnik temizlik” uygulamışlardı. Özellikle Doğu Bosna’da gerçekleştirilen katliamlarda binlerce sivil öldürülmüştü. Srebrenica’nın yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde, Sırbistan sınırında bulunan, savaştan önce nüfusunun %60’ı Boşnaklardan oluşan Zvornik‘te etnik temizlikten sonra şu an Boşnak nüfus yok.
Saldırının Dodik’in Bosna’da tansiyonu yükselten açıklamasının hemen ardından gerçekleşmiş olması, savaştan önce Çetnik (Sırp milliyetçisi) paramiliter güçlerin sıklıkla provokasyon amaçlı olarak gerçekleştirdikleri benzer eylemleri akla getiriyor. Öte yandan, Bosna’da sürekli olarak artan radikal İslamcı militanların Bosna toplumunu kutuplaşmaya itmek için böyle bir saldırıyı gerçekleştirmiş olması ihtimali de göz ardı edilmiyor.

Bosna İç Güvenlik Örgütü SIPA’nın yaptığı operasyonla gözaltına alınan Avdullah Hasanoviç’in IŞİD’in Bosna’daki yeni temsilcisi ve eylemin azmettiricisi olduğundan şüpheleniyor. Yaklaşık 250 Bosnalı militan Suriye ve Irak’ta IŞİD saflarında savaşıyor. IŞİD’in daha önce Bosna temsilciliğini yapan Hüseyin Bilal Bosniç geçtiğimiz Kasım ayından bu yana cezaevinde bulunuyor.
Gün boyu Bosna’da çeşitli siyasi ve sivil kişi ve kuruluşlar yapılan saldırının bir provokasyon olduğu ve çatışmanın Boşnak ve Bosnalı Sırpları 20 sene sonra yeniden karşı karşıya getirmemesi için itidal çağrıları yapıyor.


26 Aralık 2015 Cumartesi

Arnavutluk’ta Türk Fabrikaya Kilit

(Haberin orijinali 28 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Arnavutluk'ta faaliyet gösteren Türk firmanın fabrikası atık yönetmeliğine aykırı hareket ettiği gerekçesiyle kapatıldır.

Arnavutluk Çevre Müfettişliği tarafından Elbasan kentinde Kürüm Holding’e ait olan Demir-Çelik fabrikasının, atık yönetmeliğine aykırı hareket ettiği gerekçesiyle, 10 Nisan’da üretim faaliyetleri durduruldu.  Binlerce ton sanayi atığını illegal bir biçimde 200 metre uzunluğunda bir alana yaklaşık 20 metre yüksekliğinde bir tepe oluşturacak şekilde Şkumbin nehri kıyılarına bıraktığı için faaliyetleri durdurulan fabrikaya 20 Mayıs’a kadar yönetmeliklere uygun bir atık yönetim planı belirlemesi için süre verildi.

Firma’nın, içinde çinko oksit ve kurşun tozu gibi çevre ve halk sağlığına zararı çok büyük olan metalleri içeren 48.000 ton çöpü bir yılda ürettiği belirtiliyor. Buna rağmen şimdiye değin herhangi bir atık yönetim planı olmayan fabrikanın yıllardır bu bölgeyi zehirlediği belirtiliyor. Arnavutluk Çevre Müfettişliği firmadan şimdiye kadar yarattığı kirliliğin temizlenmesine yönelik olarak da bir uygulama planı istedi.


Belgrad’da Kentsel Dönüşüm Protestosu

(Haberin orijinali 27 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Belgrad'da planlanan ve satışına başlanan AVM ve lüks konut inşaatına tepkiler büyüyor.

2014 yılında Belgrad Belediyesi ile Birleşik Arap Emirlikleri kökenli Eagle Hills firması arasında imzalanan, lüks ofis ve apartman daireleri, sekiz otel, bir AVM ve 220 metre yüksekliğindeki Belgrad Kulesi inşaatlarını içeren 3,5 Milyar Avroluk “Beograd na Vodu” (Su üstünde Belgrad) projesi kapsamında yapılması planlanan iki kuledeki dairelerin 15 Mart’ta satışa başlanmasıyla, projeye karşı tepkiler de gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Sırbistan Bayındırlık, Ulaşım ve İskan Bakanı Zorana Mihajloviç ve Eagle Hills firması yönetim kurulu başkanı Muhammed El-Abar arasında imzalanan anlaşma ile tepkiler sokağa yansımaya başladı. Anlaşma ile projenin %32’si Sırbistan Hükümeti’ne, %68’i ise firmaya ait olacak.

Projenin merkezinde yer alan Savamala Mahallesi sakinlerinin organize ettiği projenin iptalini talep eden gösteride hükümet de protesto edildi. “Belgrad Burjuvazinin Su Üstü Mahallesi Olmayacak” pankartının açıldığı protestoda tanınmış film yönetmeni Mile Turajliç’in yanı sıra Sırbistan Mimari Akademisi üyeleri ile başta NKPJ (Nova Komunisticka Partija Jugoslavije – Yugoslavya Yeni Komünist Partisi) olmak üzere sol gruplar da destek verdi.

Proje sadece yerel halk tarafından değil, uzmanlar tarafından da eleştiriliyor. Konuyla ilgili 22 sayfalık bir rapor hazırlayan Sırbistan Sanat ve Bilimler Akademisi Mimarlık ve Kentsel Planlama Komitesi, projenin hayata geçirilmesi ile Belgrad merkezinin Belgrad halkına ve yayalarına kapalı bir alan haline geleceğini, proje kapmasındaki yapıların ise Belgrad’ın özgün silüetini bozacağına dikkat çekiyor.


Rus Motorcular Polonya Sınırında

(Haberin orijinali 27 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Gece Kurtları, Polonya hükümetini protesto etti.

9 Mayıs’ta Kızılordu’nun Berlin’e girişini Berlin’de kutlamak isteyen Rus Motorsiklet Kulübü “Night Wolves” (Gece Kurtları) ile Polonya hükümeti arasındaki gerginlk, 20 motorsiklet kulübü üyesinin Cumartesi günü Moskova’dan yola çıkmasıyla tırmanmaya devam ediyor.
Putin’e yakınlığı ile bilinen ve zaman zaman Putin’in de motor üzerinde boy gösterdiği “Night Wolves” grubunun lideri Aleksandr Zaldostanov Belarus – Polonya sınırındaki Brest’ten Polonya’ya giriş yapacaklarını açıkladı. Grubun bugün sınıra varması bekleniyor.
Öte yandan Polonya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Marcin Wojciechowksi geçtğimiz Cuma yaptığı açıklamada provokatör olarak tanımladığı motorcuların Polonya’ya girişine güvenlik sorunlarına dikkat çekerek müsaade etmeyeceklerini bildirmişti. Her ne kadar vize başvurusunun geç yapıldığı gerekçe gösterilse de, “Night Wolves” dışında üç ayrı Rus Motorsiklet Kulübü üyelerine geçiş vizesi veren Polonya’nın “Night Wolves”a Putin’le ilişkilerinden dolayı vize vermediği biliniyor.
Nazi iktidarının muzaffer Kızılordu birliklerinin 9 Mayıs 1945’te Berlin’e girmesiyle sonlanmasının 70. yılında Berlin’de düzenlenen törenlere Rusya’nın davet edilmemesi ile ortaya çıkan “9 Mayıs” krizi artarak devam ediyor. Her sene 9 Mayıs’ta eski bir Sovyet geleneği olarak Rusya’nın tamamında ve bazı eski Sovyet ülkelerinde kutlanan ve resmi tatil ilan edilen “Zafer Günü” bu sene Berlin’deki toplantıya Putin’in davet edilmemesine tepki olarak, Moskova’da  uluslararası bir katılımla gerçekleşecek.


Makedonya’nın Kuzeyinde UÇK Provokasyonu

(Haberin orijinali 23 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

UÇK amblemleri taşıyan yaklaşık 40 kişilik silahlı grup, Kuzey Makedonya'da bir sınır karakolunu basarak askerleri rehin aldı.

21 Nisan sabahı erken saatlerde üzerinde 1999 yılında yasaklanan UÇK amblemleri taşıyan yaklaşık 40 kişilik silahlı bir grubun Kuzey Makedonya’da Kosova sınırındaki bir sınır karakolunu basması, bölgede tansiyonun artmasına neden oldu.

Silahlı grup dört askeri bir saatliğine rehin aldıktan sonra serbest bırakıp kayıplara karıştı.

Makedonya İçişleri Bakanı sözcüsü Ivo Kostevski yaptığı basın açıklamasında Lipkovo ilçesine bağlı Goşnitse köyündeki sınır karakolunu basan silahlı kişilerin, karakolda görevli askerlerin silahlarını ve cep telefonlarını gasp edip 2001 yılındaki  iç savaş sonunda imzalanan Ohri Anlaşmasını tanımadıklarını ve Makedonya’da bağımsız bir Arnavut devleti istediklerini söyledikten sonra gözden kaybolduklarını, şu an için teröristlerin Kosova’dan mı yoksa Makedonya’dan mı geldikleri konusunda yorum yapamayacaklarını belirtti. 

Budapeşte’de Yolsuzluklar Protesto Edildi


(Haberin orijinali 21 Nisan 2015 tarihşnde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de bir araya gelen binlerce gösterici Macaristan Vergi Dairesi’nin içinde bulunduğu yolsuzlukları protesto etti. Vergi dairesi başkanı İldiko Vida’nın ABD tarafından ülkeye girişinin yasaklandığına dikkat çeken göstericiler daire başkanının istifasını talep ederken, bir yandan da başbakan Viktor Orban’ı da protesto ettiler.
Uzun bir süredir ezici çoğunlukla hükümeti elinde bulunduran Viktor Orban ve partisi Fidesz, son seçimlerde oy kaybına uğramıştı. Fidesz’in ülkede prestij ve oy kaybetmeye başlaması ile birlikte sesini daha çok yükselten Macar muhalefeti dönem dönem benzer protesto gösterileri düzenleyerek yandaş kazanmaya çalışıyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana milliyetçiliğin siyaset sahnesinde en çok ön plana çıktığı Fidesz döneminin tek lideri Viktor Orban, Putin ve Recep Tayyip Erdoğan’a olan hayranlığını sıklıkla kamuoyunda paylaşmaktan çekinmiyor. Öte yandan, hem AB hem de NATO üyesi olan Macaristan’ın Orban liderliğinde Rusya ile de dengeli ilişkileri devam etmesindeki kararlılığı, Batılı siyasetçiler tarafından da sıklıkla eleştirilirken, Budapeşte’deki gösterilerin Batılı liderler tarafından desteklenmesi ise dikkatleri çekiyor.


Kosova’da hükümet karşıtı gösteri

(Haberin orijinali 21 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştı)

Kosova’nın başkenti Priştina’da 18 Nisan Cumartesi günü düzenlenen çoğunluğu muhalefet partilerinin taraftarlarının oluşturduğu yaklaşık beş bin kişinin katıldığı gösteride hükümet protesto edildi.

Protesto paramento binasının önünde sona ererken, açıklama yapan muhalefet partileri taleplerinin yerine getirilmesi için hükümete iki hafta süre verdiklerini duyurdular.
Kosova’da muhalefet partilerinin talepleri ise şunlar:

-          Elektrik fiyatlarının düşürülmesi,
-          Kosova Radyo ve Televizyonu’nun yönetiminin değiştirilmesi,
-          Enerji Düzenleme Kurulu’nun değiştirilmesi,
-          Adalet Bakanı Hayrettin Kuci’nin görevden alınması.


Kosovalı Marksist aydınlardan Rron Gjinovci İleri Haber’e yaptığı açıklamada protesto gösterisine damga vuran parti liderlerinin daha çok hükümette yer almayışlarına tepki olarak böyle bir gösteriyi düzenlediklerine dikkat çekti. Daha önce başbakanlık ve ulaştırma bakanlığı görevlerinde bulunmuş iki muhalefet parti yöneticisinin ülkenin sayılı milyonerlerinden olduğuna dikkat çeken Gjinovci, muhalefet partilerinin seçim kampanyalarının bir parçası olan bu gösterinin halk nezdinde itibar görmediğini ekledi. 

Polonya ve FBI arasında Holokost tartışması

(Haberin orijinali 20 Nisan 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

FBI yöneticilerinden James Comey'in Holokost ile ilgili Polonya'yı da suçlaması iki ülke arasında gerilime neden oldu.

FBI yöneticilerinden James Comey’in 16 Nisan tarihinde Washington Post’ta yayınlanan bir makalesi Polonya ve FBI arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açtı. FBI ajanlarının ABD’nin başkenti Washington’da bulunan “Holokost Müzesi”ni ziyaret etmesini salık verdiği yazısında, “iyi insanlar”ın milyonlarca insanın katledilişinde rol sahibi olacağını söyleyen Comey şu ifadeleri kullanmıştı:
“Almanya, Polonya, ya da Macaristan’da, ya da birçok başka yerde, katiller ve suç ortaklarının aklında kötü bir şey yaptıkları yoktu. Yaptıkları şeyin doğru olduğuna, yapmaları gerektiğine kendilerini inandırmışlardı.”
Bu ifade sonrası Polonya’nın ABD Büyükelçisi Rişard Şnepf (Ryszard Schnepf) İkinci Dünya Savaşı’nın kurbanlarından olan Polonyalıların işlenen cinayetlere ortak olduğu suçlamasını içeren yazısından dolayı FBI yöneticisini protesto ettiğini belirten bir mektup yazdı.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde nüfusu yaklaşık 28 milyon olan Polonya’da Nazi döneminde katledilen 6 milyon kişinin yaklaşık 3 milyonunun Musevi kökenli olduğu, iki milyonunun da Leh olduğu tahmin ediliyor.
Günümüzde neo-Nazi grupların cirit attığı Polonya, İkinci Dünya Savaşı’nda anti-faşist mücadelenin en cüretkâr olduğu ülkelerden biriydi.
Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri uzun süre çoğunluğu Musevi olmak üzere milyonlarca kişinin katledildiği toplama kamplarının varlığını reddetmiş, toplama kampları ile ilgili asparagas haberlerin Sovyet propagandası olduğunu öne sürmüştü.


25 Aralık 2015 Cuma

AKP otobüsüyle deplasman yolculuğuna Gençlerbirliği taraftar gruplarından tepki

(Haberin orijinali 9 Mart 2015 tarihinde İLeri Haber'de yayınlanmıştır)
Gençlerbirliği taraftar grupları bir grup Gençlerbirliği taraftarının AKP milletvekili aday adayı Hasan Ayrancı'nın seçim otobüsüyle deplasman yolculuğu yapmasına tepki gösterdi.

Bir grup Gençlerbirliği taraftarının hafta sonunda Kayseri’de oynanan Gençlerbirliği – SAİ Kayseri Erciyespor maçına AKP milletvekili aday adayı Hasan Ayrancı’nın üzerinde AKP ve Ayrancı’ya ait amblem ve sloganların giydirilmiş olduğu seçim otobüsüyle deplasman yolculuğu yapması Gençlerbirliği Taraftarlarını kızdırdı.

Gençlerbirliği taraftarlarını temsil eden üç farklı taraftar grubu; Kara Kızıl, Alkaralar ve Haydi Gençler grupları yaptıkları açıklamalarla Passolig boykotundan dolayı geçen seneye göre %90’ı boşalan Gençlerbirliği trübünlerindeki bazı kişilerin Gençlerbirliği kulüp ve taraftar gelenekleriyle kesinlikle örtüşmeyecek davranışlar içinde bulunduğuna dikkat çekildi ve AKP aday adayının sağladığı otobüsle Kayseri’ye yolculuk yapan bir grup taraftar kınandı.

Taraftar grupları söz konusu hareketi kınarken AKP aday adayı Hasan Ayrancı bu jestini siyasi propaganda malzemesi olarak kullanmak için gecikmedi. Ayrancı resmi twitter hesabında şu açıklamayı yaptı:

“Sevgili Gençlerbirlikliler,  Kayseri deplasmanına giden taraftarımıza kullanımımızda bulunan otobüsü tahsis etmem eleştirilmektedir.
AK Parti logosunun ve adımızın otobüste yazılması bir kısım sol taraftar grubunda rahatsızlık yaratmıştır.Oysa önemli olan Gençlerbirliği
Oysa, bizim için önemli olan taraftarımızın deplasman maçında Gençlerbirliği'ne destek olmasıdır.
Sportif tezahürat desteğiyle de alınan 4-2 lik galibiyet bizim tek tesellimizdir.
Galibiyeti alan takımımızı tebrik eder, galibiyette payı bulunan taraftarımıza teşekkür ederim. Sevgilerimle...”

Ayrancı’nın bu açıklamasında tribünlerin neredeyse %90’ınını temsil eden taraftar gruplarını “sol” olarak niteleyerek hedef göstermesi ise taraftarlar arasında tepki topladı.

Kara Kızıl, Alkaralar ve Haydi gençlerin konuyla ilgili yaptığı basın açıklamaları ise şöyle:

Kara Kızıl:
KaraKızıl'a "tribünde siyaset yapıyorlar" diyenlere, bizim spora ve tribüne karşı alternatif bir bakışımız olduğunu, siyasi reflekslerimizin olduğunu hep ifade ettik. Lakin biz hiçbir zaman bir aidiyeti işaret etmedik. Oysaki hafta sonu Kayseri deplasmanına giden Passoligci bir kısım taraftarın AKaPe aday adayı olan bir zatın seçim çalışması yapılan aracıyla gidip geldiğini, dolayısıyla birilerinin kirli ve kanlı ellerini Gençlerbirliğimize bulaştırmaya çalıştığını görmüş, öğrenmiş olduk. Akbabalara duyurulur: o tribün size kalmaz.

Alkaralar:
Beş gün sonra kuruluş yıl dönümünü kutlayacak olan Gençlerbirliği Spor Kulübü, 92 yıllık tarihinde herhangi bir resmî kurumdan, sermaye grubundan ya da siyasî partiden destek almamasıyla Ankara’nın ilk ve tek sivil kulübü olma niteliğini gururla taşımaktadır. Sadece resmî kurumlar, sermaye çevreleri ya da siyasî partilerle değil, kulüp yönetimi ile bile arasına belli bir mesafe koyan Gençlerbirliği taraftarları bu duruşuyla şimdiye kadar sahada ter döken oyuncularından başka kimseye minnet etmeyen, onurlu duruşuyla birçok sporseverin saygısını ve takdirini kazanmış bir kitledir.
Hukuk ve adalet mefhumlarının alaşağı edildiği, uygulamada ise Türk Futbolu’na ne derecede zarar verdiği aşikâr olan Passolig’in boykotuna da, bilindiği gibi en büyük desteği Gençlerbirliği taraftarı vermektedir. Böylesine yanlış ve siyasî bir uygulamayı protesto eden Gençlerbirliği taraftarının %90’ı, bu uygulamanın bir parçası olacağına, takımından uzak kalmayı bile göze almaktadır.
Ne yazık ki, Gençlerbirliği taraftarlarının uzak kaldığı tribünlerde Gençlerbirliği geleneği ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir takım tuhaf davranışlar vuku bulmaktadır. Bu durumun bir yansımasına bu hafta şahit olduk. Siyasi bir partinin milletvekili aday adayının seçim propagandası olarak kullandığı, üzerinde parti sembol ve sloganlarının yer aldığı bir otobüs, bu hafta sonu Kayseri’de oynanan maç için bir grup Gençlerbirliği taraftarının hizmetine verilmiştir.
Kuşkusuz ki, bu durum birçok Gençlerbirliği taraftarını üzmüş ve şaşırtmıştır. Yaptığımız görüşmelerde bu arkadaşlarımızın Gençlerbirliği taraftarının tarihsel geleneğiyle, herkesin saygısını kazandığı nitelikleriyle örtüşmeyen bu hareketlerinden dolayı herhangi bir özeleştiri ihtiyacı hissetmedikleri, hatta yapılan bu yanlışı sahiplendiklerini üzüntüyle öğrendik.
Görünen o ki, Passolig sadece beleş bileti değil, beleş deplasmanı da dolaylı da olsa özendiriyor.
Gençlerbirliği taraftarları olarak, Gençlerbirliği taraftarlarının tamamını temsil edemeyecek nitelikte olan bu arkadaşlarımızın yaptıkları davranışın tüm camiaya mal edilmemesi gerektiğini kamuoyunun bilgisine sunar, Gençlerbirliği’nin her zamanki gibi Ankara’nın ilk ve tek sivil takımı olduğunu, Gençlerbirliği taraftarlarının da herhangi bir resmî kurum, sermaye grubu veya siyasî parti tarafından satın alınamayacak bir dirayete sahip olduğunu duyururuz.

Haydi Gençler
07.03.2015 tarihinde oynanan SAİ Erciyesspor – Gençlerbirliği müsabakası için Kayseri’ye giden bir grup Gençlerbirliği taraftarının, ülkemizde mevcut siyasal partilerden birinin seçim propagandası için kullandığı otobüs ile ulaşım sağladığı bilgisini aldık.
Ülkemiz tribünlerinde verilen siyasal mesajların yakın tarihte artış gösterdiği belirgin şekilde fark edilmektedir. Fakat Erciyes deplasmanımızda yaşanan bu olay, bize göre sıra dışı ve kabul sınırları dışına taşan bir nitelik göstermektedir.
Yaşanan olayın Türkiye tarihinde eşi benzerinin görülüp görülmediğini bilmiyoruz. O otobüse binenlerin hiçbirinin siyasal tercihi de bizi ilgilendirmemektedir. Olayın bizi ilgilendiren tarafı, Gençlerbirliği gibi sportif temeller üzerine kurulu bir camianın böylesi yoğun bir siyasal propagandaya alet edilmesidir.
Haydi Gençler ailesi olarak yaşanan bu sıra dışı olay nedeniyle memnuniyetsizliğimizi bildirmek istiyoruz. Temennimiz, yaşanan talihsiz olayın karşı görüşlerdeki siyasal oluşumları da kapsayacak şekilde genişlememesi ve devamlılık göstermemesi yönündedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.


Estonya Seçimlerinde NATO Kazandı

(Haberin orijinali 3 Mart 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Estonya'da 1 Mart'ta gerçekleştirilen seçimlerde iktidardaki NATO yanlısı Reform Partisi birinci parti oldu.

1 Mart Pazar günü yapılan seçimlerde halen iktidarda olan NATO yanlısı sağcı Reform Partisi %27,7 oy oranı ile seçimin galibi oldu. NATO ve Rusya arasında dengeli bir dış siyaseti savunan Merkez Parti’nin oyları ise %24,8’de kaldı. Merkez Parti 2004 yılında Putin’in partisi Birleşik Rusya Partisi ile işbirliği anlaşması yapmasıyla da biliniyor. 1,3 milyonluk Estonya nüfusunun dörtte biri etnik Rus.

Reform Partisi’nin koalisyon ortağı olan Sosyal Demokrat Parti ise oyların %15,2’sini aldı. 2011 yılındaki seçimlerde RP %28,6 MP ise %23,3 oy almıştı. Seçim sonuçlarına göre iktidarı oluşturan koalisyon partileri az bir oy kaybı yaşarken, yine sağcı Reform Partisi ile Sosyal Demokrat Parti’nin oluşturacağı NATO yanlısı bir hükümetin kurulması bekleniyor.

Geçtiğimiz hafta içinde Rusya sınırında Amerikan tanklarının da yer aldığı provokatif bir askeri geçit töreni düzenlenmişti. Estonya’daki seçimlerde başta ABD ve Polonya olmak üzere NATO ve AB ülkelerinin Reform Partisi’ne açık destek verdikleri hatta sınırdaki askeri geçit töreninin bu desteğin bir parçası olduğu biliniyor. Nitekim Reform Partisi’nin “Rus tehdidi” algısını sürekli diri tutan söylemi seçmenlerin oyunu almasında en önemli etken.

Syriza’nın Yunanistan’daki seçim başarısı ve İspanya’daki Podemos rüzgarıyla umutlanan “Avrupa Solu” çizgisindeki Estonya Birleşik Sol Partisi (Eestimaa Ühendatud Vasakpartei) ise seçimde beklediği başarıyı bulamadı.



Polonya’da Sovyet Mirasına Red

(Haberin orijinali 28 Şubat 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Varşova “Polonya-Sovyet Kardeşlik Anıtı”nın yeniden eski yerine konulmamasına karar verdi.


Varşova kent meclisi Perşembe günü aldığı kararla, 2011 yılında inşaat faaliyetleri nedeniyle depoya kaldırılan Vistül Nehri’nin doğu yakasında bulunan “Polonya-Sovyet Kardeşlik Anıtı”nın yeniden eski yerine konulmamasına karar verdi.

Doğu Avrupa’da bölgesel güç olma hevesindeki Polonya, bu stratejisine uluslararası camiada taraftar toplayabilmek için Rusya’ya karşı son yıllarda oldukça saldırgan bir siyaset izliyor ve Varşova kent meclisinin son kararı da bu siyasî hattın bir parçası olarak görülüyor.

1945 yılında dikilen anıttaki iki Kızılordu iki de Polonyalı asker faşizme karşı savaşta düşen arkadaşlarının anıları önünde başları bükük olarak tasarlanmıştı. Bundan dolayı esprili bir yorumlanması ile “Dört Uyuyanlar” anıtı olarak bilinen anıt Varşova’nın Kızılordu tarafından Nazi işgalinden kurtulması anısına Kızılordu bünyesindeki heykeltıraşlar tarafından yapılmıştı.


ABD tankları Rusya sınırının 300 metre yakınında

(Haberin orijinali 27 Şubat 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Aralarında ABD askerlerinin de bulunduğu NATO birlikleri, Estonya'da geçit törenine katıldı. Törenin yapıldığı yer, Rusya sınırına sadece 300 metre mesafede ve nüfusun üçte biri Rus. Bölgede, Ukrayna'dakine benzer bir savaş ihtimali konuşuluyor.

İki gün önce NATO birliklerinin provokatif manevrasından sonra bugün de İngiltere’nin Ukrayna’ya askeri danışman gönderme kararı bölgede ilişkilerin iyice gerilmesine neden oldu.

24 Şubat Salı günü, David Cameron’un Baltık ülkelerinin Rusya’nın saldırısına maruz kalacağı endişesini dile getirdiği açıklamasını yaptığı gün Estonya-Rusya sınırına sadece birkaç yüz metre uzaklıktaki sınır kenti Narva’da gerçekleştirilen askeri tören dikkatlerin bölgeye çekilmesine neden oldu. Estonya’nın bağımsızlık günü kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirilen, zırhlı araçların da boy gösterdiği geçit töreninde 1300 Estonyalı askerin yanı sıra aralarında İngiliz ve Amerikan askerlerinin de olduğu 100 kadar NATO askeri de yer aldı. Estonya’nın üçüncü büyük kenti olan 60 bin nüfuslu Narva’nın nüfusunun 1/3’ü etnik Rus, yarıdan biraz azı da Estonyalı. Bundan dolayı, NATO kaynakları Ukrayna’nın Doğu vilayetlerine benzer bir çatışmanın burada çıkabileceğini ihtimal dâhilinde tutuyor.

Salı günkü provokatif geçit töreninden sonra bugün David Cameron Rus ayrılıkçıklarıyla mücadelede eğitim vermek üzere 75 İngiliz subayını Ukrayna’ya göndereceklerini açıklarken Rusya merkezli propaganda çalışmaları karşısında BBC’nin de bütçesinin arttırılabileceğini ifade etti.



Çek Komünistleri Havel Posterine İtiraz Etti

(Haberin orijinali 21 Şubat 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'daki Ulusal Müze'ye asılan Vaclav Havel portresine Çek komünistlerden itiraz geldi.


Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’daki Ulusal Müze’nin dış cephesine asılan Vaclav Havel posterine KSČM (Komunistická strana Čech a Moravy – Çek ve Moravya Komünist Partisi) Prag örgütünden itiraz geldi.

Prag Kent Meclisi’nde itirazı dile getiren KSČM sözcüsü Marta Semelova, Ulusal Müze’nin ulusal kültürün bir parçası olduğunu ve eski cumhurbaşkanı ve 1989’da reel sosyalizmi Çekoslavakya’da yıkan kişi olarak bilinen Vaclav Havel’in posterinin bu binanın ön cephesinde yer almasının uygunsuz olduğunu ifade etti.

Poster, reel sosyalizmin yıkılışının 25. yıldönümünde 17 Kasım 2014’te asılmıştı.

Reel sosyalizmin çözülüşü sürecinde revizyonizme karşı verdiği mücadelesiyle bilinen KSČM, 18 Aralık 2011’de ölen Havel tarafından sıklıkla “Stalinist” olduğu gerekçesiyle kapatılmaya çalışılmıştı. 2006 yılında “özel mülkiyetin yerine kamu mülkiyeti”ni savunduğu gerekçesiyle partinin gençlik kolu yasaklanmıştı. Son olarak 2008 yılında kapatılmaya çalışılan KSČM, Ekim 2013’teki genel seçimlerde oylarını %15’e kadar arttırarak ülkenin üçüncü büyük siyasî partisi konumuna geldi.


Polonya CIA kampları için tazminat ödeyecek


(Haberin orijinali 20 Şubat 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Polonya, ülkesinde CIA'nın açtığı gizli hapishanelerde sorgulanan iki kişiye tazminat ödemeye mahkum oldu.


AİHM’de açılan davada Polonya Hükümeti, Filistin Devleti vatandaşı Ebu Zübeyde’ye 130.000 Avro, Suudi Arabistan vatandaşı Abdülrahim El Neşiri’yi de 100.000 Avro tazminat ödemeye mahkum oldu.
CIA’nın Polonya’daki gizi hapishanelerinde sorgulanan davacılar, 17 kişinin öldüğü USS Cole saldırısı şüpheli olarak CIA tarafından kaçırılıp 2002-2003 yılları arasında Polonya’da yer alan CIA kampında işkence görmüşlerdi.
Uzun süre bu kampların varlığını inkâr eden Polonya en sonunda Polonya’da bir CIA sorgu merkezinin olduğunu kabul etmiş fakat bu merkezde insanlık dışı sorgulama yöntemlerinin kullanıldığını reddetmişlerdi.
Hatırlanacağı üzere Nazi yetkililer de milyonlarca insanın katledildiği kampların varlığını bildiklerini, ama burada insanların katledildiğinden haberdar olmadıkları savına sığınmışlardı.

Polonya’nın tazminat ödeyeceği davacılar halen Guantanamo Üssü’nde esir tutuluyor. 

Litvanya’da Neo-Nazi Provokasyon

(Haberin orijinali 17 Şubat 2015 tarihinde İleri Haber'de yayınlanmıştır)

Litvanya'da neo-Nazi grup 10 bin Litvanyalı Musevinin katledildiği yerde provokatif bir eylem yaptı.

Litvanya Milliyetçi Gençlik Birliği tarafından Litvanya’nın ikinci büyük kenti Kaunas’ta yapılan gösteride yaklaşık 500 kişilik neo-Nazi grup, İkinci Dünya Savaşı’nda 1941 Ekim Ayı’nda Nazilerin 10.000 bin Litvanyalı Museviyi katlettiği yerde provokatif bir eylem yaptı.

Gamalı haçlı posterlerin dikkat çektiği gösteri Litvanya’daki Musevi kuruluşlar tarafından protesto edildi. Göstericiler SSCB döneminde birçok Litvanyalı Musevi’nin komünistlerin saflarında yer aldığını ve milliyetçi Litvanyalıların bunu unutmalarının mümkün olamayacağını dile getirdiler.

Birçok Baltık ülkesinde, eski Naziler kimi milliyetçi gruplarca halk kahramanı olarak lanse ediliyor.
Özellikle Ukrayna’daki faşistlerin iktidarda yer almasından bu yana Batı’nın da desteğini arkasına alan neo-Nazi grupların bu ve benzeri provokatif eylemleri sadece Baltık ülkelerinde değil, başta Polonya olmak üzere diğer Doğu Avrupa ülkelerinde daha sık yaptıkları biliniyor.

Bosna’da IŞİD bayrakları


(Haberin orijinali 7 Şubat 2015 tarihinde İleri Portal'da yayınlanmıştır)

Bosna-Hersek’in kuzeydoğusundaki Gornja Maoça kasabasında geçtiğimiz Çarşamba bir Reuters muhabirinin çektiği fotoğraf sonrası İŞID ve İslamcı militanların Bosna’daki varlığı yeniden tartışma konusu oldu.

Bosna’da Vahabi grupların merkezi olarak bilinen Gornja Maoça’da Reuters muhabirinin evlerin üzerindeki IŞID bayraklarının ve flamalarının fotoğraflarını çekmesiyle, fotoğraflar gündeme düşmüş hatta uluslararası basında bile tartışılmıştı. Söz konusu fotoğrafın medyada yayınlanmasından sonra harekete geçen özel polis kuvveti SIPA (Devlet İnceleme ve Güvenlik Teşkilatı) tarafından Gornja Maoça’ya bir operasyon düzenlendi fakat SIPA birliklerinin kasabaya gelmesinden önce bayrak ve flamaların kaldırılmış olduğu gözlemlendi.

Bosna Savaşı sırasında Bosna’da savaşan ve daha sonra ülkeye yerleşen mücahitler yıllardır bir “sorun” olarak görülmemişti. 2012 Ekim ayında Saraybosna’daki ABD büyükelçiliğine yapılan saldırdan bu yana İslamcı militanların daha da göz önünde olduğu Bosna’da, Gornja Maoça kasabası operasyonların merkezinde yer alıyor.

Geçtiğimiz hafta başkent Saraybosna’da Cuma namazı sırasında bir IŞİD sempatizanının imamı tehdit etmesi de Bosna’daki IŞİD militanlarının yeniden gündeme gelmesine yol açtı. Tahminlere göre halen Irak ve Suriye’de İslamcı grupların içinde savaşıyor ve yaklaşık 50 kadarı da Bosna’ya geri dönmüş durumda. Bosnalı güvenlik birimleri söz konusu kişilerin ülkenin güvenliği için potansiyel bir tehlike olduğunu düşünüyor. Geçtiğimiz ay çıkan bir kanunla Bosna vatandaşlarının başka ülkelerde savaşması yasaklandı. Bu yasak Ukrayna’daki çatışmalarda yer alan Sırpları da içeriyor.


Senelerdir sağcı hükümetler tarafından görmezden gelinen, hatta dolaylı olarak desteklenen İslamcılar ise ara sıra devlet kurumlarının ve Bosnalılar’ın tepkilerini ölçmek için Gornja Maoça’daki ya da Saraybosna’daki gibi provokatif eylemler yapıyor.

Moldova’da kritik seçimMoldova’da kritik seçim

(Haberin orijinali 30 Kasım 2014 tarihinde İleri Portal'da yayınlanmıştır)

Bugün yapılacak genel seçimler sonrasında, daha önce Ukrayna ve Gürcistan’da yaşananlara benzer bir senaryonun Moldova’da da devreye gireceği beklentisi hâkim.

Yaklaşık 2,7 milyon seçmenin 101 parlamento üyesi için sandık başına gideceği genel seçimler Moldova’nın kaderini belirleyecek. Aynı zamanda, seçim sonuçları ilan edilmediği halde fiili olarak Batı ile Rusya arasında yeniden başlayan Soğuk Savaş’ın için de önemli olarak görülüyor.
Rusya yanlısı Voronin önderliğindeki, halen parlamentoda 42 üyesi olan PCRM (Partidul Comuniştilor din Republica Moldova -Moldova Cumhuriyeti Komünistleri Partisi) ile iktidarda bulunan parlamentoda 52 koltuğa sahip sağ/liberal koalisyon partileri arasında mücadeleye sahne olan seçimde kamuoyu yoklamaları sağ/liberal Batı yanlısı koalisyonun seçimi yeniden alacağını gösteriyor.

Seçim sürecinde sağ partilerin AB ve Batı yanlısı, ülkeyi kutuplaştırıcı bir söyleme başvurduğu ise dikkatlerden kaçmadı. Bu süreçte, Batı’nın ve bilhassa Batı’nın Doğu Avrupa’daki ileri karakolu Polonya’nın Moldova’daki Batı yanlısı partilere seçim desteği verdiği biliniyor. Geçtiğimiz hafta Polonya, Moldova ve Ukrayna devlet başkanlarının Moldova’nın başkenti Kişinev’de bir araya gelip Ukrayna ve Moldova’nın Avrupa yanlısı politikalarına devam etmeleri gerektiği açıklaması açık bir seçim desteğiydi.

Eylül ayında Galler’deki NATO zirvesinden bu yana Doğu Avrupa’da NATO askeri hareketliliği ile birlikte değerlendirildiğinde Moldova seçimleri ülke ve bölge için daha büyük bir önem ifade ediyor.
Batı’dan aldığı destekle Rusya karşıtı söylem ve politikalara daha fazla öncelik tanıyacağı belli olan sağ koalisyonun seçimleri kazanması durumunda, 21 Temmuz 1992 tarihinde ateşkes sağlanan Transdniestr bölgesindeki çatışmaların yeniden başlayabileceği, Osetya ya da Kırım’dakine benzer bir sürecin yaşanabileceği tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra, bir önceki seçimde PCRM’nin %77 oy aldığı Gagauz Özerk bölgesinin de böylesi bir siyasî salınımdan rahatsızlık duyacağı biliniyor.


Çizgi film karakteri ahlaka aykırı bulundu

(Haberin orijinali 25 Kasım 2014 tarihinde İleri Portal'da yayınlanmıştır)

Çizgi film karakteri “Winnie the Pooh”, Polonya'da ahlaka aykırı bulundu. Bir parkın ismi bu gerekçeyle değiştirildi.

Polonya’nın önemli sanayi şehirlerinden Lodz yakınlarındaki 7200 nüfuslu Tuşin (Tuszyn) kasabası yerel konseyi “Winnie the Pooh” ismi verilen parkın isminin değiştirilmesine karar verdi. Gerekçesi ise söz konusu çizgi film karakterinin hermafrodit (cinsiyeti belli olmayan) olması ve aynı zamanda çizgi filmlerde belden aşağısının çıplak olmasından dolayı ahlaka uygun bulunmaması.

Belediye başkanı Ryszard Cichy, 1970’li yıllarda Polonya’da bilinen bir çizgi film kahramanı ve “baştan tırnağa kadar ahlaki kodlar içinde giyinik olan” Mis Uszatek’in isminin parka verileceğini açıkladı.


2006 yılının Aralık ayında da Polonya meclisi Sejm’de Polonya Aileler Birliği ve Polonya Halk Partili 49 milletvekili Hazreti İsa’nın “Polonya Kralı” olarak ilan edilmesi için kanun tasarısı teklif etmişlerdi. 

Polonya’da neo-Nazilerle polis çatıştı


(Haberin orijinali 14 Kasım 2014 tarihinde İleri Portal'da yayınlanmıştır)

11 Kasım akşamı, Polonya’nın Bağımsızlık Günü kutlamalarında, neo-Nazilerle güvenlik kuvvetlerin meydan savaşına dönüştü.

Her sene 11 Kasım’ı gövde gösterisi yapmak için kullanan Polonyalı sağcılar bu sene de geleneksel Polonya değerlerinin tehdit altında olduğu savıyla on binlerce kişinin katıldığı bir gövde gösterisi düzenlediler.

Polonya’daki neo-Nazi grupların her sene bu yürüyüşü kendi propogandaları için kullandığı bilinir. Fakat son dört senedir çatışmaların yaşanmasının ardında ise, neo-Nazi grupların gün geçtikçe AB’ye karşı daha keskin bir duruş içinde bulunmaları olarak değerlendiriliyor. Nitekim daha önce neo-Nazi gruplara göz yuman, hatta neo-Nazi gruplara göz yummakla kalmayıp, 11 Kasım’da anti-faşist gösteri düzenlemek isteyen solcu ve anarşist grupları fiili olarak engelleyen Polonya kolluk kuvvetleri, son yıllarda neo-Nazi gruplara müsamaha göstermiyor.

En az 276 göstericinin gözaltına alındığı olaylarda 23’ü polis, 24’ü de gösterici olmak üzere toplam 47 kişi yaralandı. Polis yetkilileri ise ısrarla, olay çıkaranların futbol taraftarları olduğunu belirterek herhangi bir siyasî yakıştırmadan kaçınmaya çalışıyor.


11 Kasım 1918’de, 123 sene Avusturya, Prusya ve Rusya boyunduruğunda kalan Polonya’nın yeniden bağımsızlığına kavuştuğu tarihtir. 

Bosna’da Vahabi Operasyonu

(Haberin orijinali 14 Kasım 2014 tarihinde İleri Portal'da yayınlanmıştır)

12 Kasım Çarşamba günü 200 polisle başkent Saraybosna’nın yanı sıra Zenica, Kakanj, Maglaj ve Zivinica’da toplam 17 noktaya yapılan operasyonda Suriye ve Irak’taki iç savaşlarla bağlantısı olduğu öne sürülen 16 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan kişiler Suriye ve Irak’taki radikal terörist gruplara lojistik destek ve savaşçı kazanmak için faaliyet yürütmekle suçlanıyorlar.

Eylül ayı başında da benzer bir operasyonun düzenlendiği Bosna’da yetkililer sadece Bosna’dan değil, Makedonya, Sırbistan’ın Sancak bölgesi, Kosova ve Karadağ’dan da Irak ve Suriye’de başta IŞİD olmak üzere İslamî terör örgütlerine katılımın arttığına dikkat çekiyorlar. ABD’nin IŞİD’e karşı düzenlediği operasyonlarla paralel olarak gerçekleşen operasyonlarda el bombası, uzun namlulu tüfek gibi askeri malzemenin yanı sıra çok sayıda propaganda amaçlı CD, DVD, broşür, bilgisayar ve benzeri örgütsel doküman ele geçirildi. Yerel bir TV kanalı ise Bosna’daki Selefilerin lideri Bilal Bosniç’in de gözaltına alınanlar arasında olduğunu iddia etti. Bosniç, geçtiğimiz ay Bosnalı genç Müslümanları IŞİD saflarına katılmaya davet etmişti.

Suriye’de iç savaşın başlamasından bu yana 20’si kadın, yaklaşık olarak 180 Bosnalının savaşmak için bölgeye gittiği tahmin ediliyor. Suriye’de savaşmaya gidenlerin yaklaşık 20’sinin öldüğü biliniyor.

Bosna-Hersek'te isyan-V: Bosna'yı Bekleyen Gelecek


(Yazının orijinali 25 Şubat 2014'te yayınlanmıştır)

Eylemlerin çıkışından bugün vardığı noktaya kadar Bosna İsyanı’nın sınıfsal bir kimliğe sahip olduğu aşikâr. Fakat asıl önemli mesele, sürecin bundan sonraki kısmında emekçilerin ne derece etkin rol oynayabileceği.

SINIF VAR, SENDİKASI YOK
Bu bağlamda en büyük sıkıntılardan biri de, işçilerin örgütlenmeyle ilgili olarak ciddi bir sorunla karşı karşıya olmaları. Birçok emekçi Yugoslavya döneminden miras kalan sendikal yapının işçilerin haklarını savunmaktan oldukça uzak olduğunu dile getiriyor. Bosna’daki sendikaların “sarı sendika” olduğu ve sendika liderlerinin ya kendi ceplerini, ya da siyasî kariyerlerini düşündükleri belirtiliyor.
Sendikaların bu durumunun yanı sıra, Bosna’da etkin bir emekçi partinin olmaması da önemli bir sıkıntı. Emekçilerin başlattığı, sınıf karakterli bir süreçte emekçilerin taleplerini iktidara taşımaya muktedir bir sol örgütlenmeden bahsetmemiz mümkün değil. Bosna’nın içinde yaşadığı siyasî durum ve sürekli beslenen şovenizm, etnik kimlikleri aşan bir sınıfsal yapının oluşmasını oldukça zorlaştırıyor.

KOMÜNİST VAR, PARTİSİ YOK
Sol siyaset bu durumu sağlam bir ideolojik duruşla aşabilir. Fakat bu konuda da sıkıntılar var. Tito’nun ölümünden 34 yıl, Yugoslavya’nın dağılmasından bu yana 23 yıl geçmiş olmasına karşın ülkedeki sol/komünist/Marksist öğeler Tito dönemini, Titoizm’i masaya yatırabilmiş, bir eleştiri/özeleştiri sürecinden geçebilmiş değiller. Böyle bir sürecin eksikliği ise Bosna Solu’nun hareket alanının “Yugonostalji” ile sınırlı olmasını, güncel siyasette etki yaratabilecek refleksleri geliştirememesine neden oluyor. Dahası, özellikle “özyönetim”, “bağlantısızlar hareketi” gibi 1970’lerde “Avrupa Yeni Solu”nun çok sevimli bulduğu kavramların, işçi sınıfına ve uluslar arası sosyalist harekete verdiği zarar bu bağlamda tartışılabilmiş değil. Var olan örgütlenmelerin ise bir kısmı kişisel mücadelelerin ön planda olduğu bölünmüşlüklerle uğraşan ya da daha çok Avrupa Solu etkisinde sınıf perspektifinden uzak olan yapılardan oluşuyor.

Bu bağlamda, sınıf temelli bir hareket olarak başlayan Bosna İsyanı’nın emekçiler açısından önemli kazanımlar doğurmayacağı çok açık. Oysa Bosna gibi oldukça zayıf bir devlet otoritesinin olduğu bir coğrafyada, iktidar perspektifi olan, iktidar iddiası olan bir sınıf hareketinin varlığı Balkanlar’ın kalbindeki bu küçük ülkede çok şeyi değiştirebilirdi. Eylemlerden sonra toplanan “plenum” adı verilen forumlar ise sol örgütlerinin boş bıraktığı alanı doldurma amacını güdüyor. Ülkenin farklı yerlerinde bir araya gelen işçilerin, işsizlerin, emeklilerin, aydınların ve öğrencilerin oluşturduğu plenumlarda iki dakikalık süre için söz alan katılımcılar sorunlarını dile getiriyorlar, önerilerini tartışmaya açıyorlar. Plenumlara katılım tahmin edilenden daha fazla.

SARAYBOSNA PLENUMU
Burada plenumların işleyişine dair katılımcı olarak gözlemlediğimiz Saraybosna Plenumu’ndan örnekler vererek SoL okuyucularına sunuyoruz, fakat diğer kentlerdeki plenumların da benzer yapıda olduğunu, benzer dinamiklerle hareket ettiklerini belirtebiliriz.

Saraybosna’da ilk gün üniversite kampusunda toplanan plenum yer yetersizliğinden dolayı ikinci gün Saraybosna’nın meşhur konser, kültürel etkinlik salonu Dom Mladih’te (Gençlik Evi) toplandı. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı plenumların oldukça iyi organize edilmiş olması bu organizasyonu kimin yaptığına ilişkin bir soruyu da beraberinde getiriyor.

Organizasyon komitesini oluşturan kişilerin önemli bir kesimi akademisyen veya “sivil toplum sektörü” çalışanı. İki gün önceki yazımızda STÖ sektörünün Bosna’daki ağırlığından bahsetmiştik.  Kesinlikle şunu ifade edebiliriz ki, “STÖ sektörü” çalışanlarının görev aldıkları STÖ’leri temsil etmediklerini, dahası böylesi bir kaygıyı taşımadıklarını, hatta birçoğunun bu STÖ’lerin ideolojik/politik bağlamıyla çelişen bir duruşa sahip olduklarını söylememiz mümkün.
Öte yandan, plenumların siyasi bir tutarlılığa sahip oldukları da muamma.

Plenumların ilk haftası sonunda bir deklarasyon yayınlandı ve temel olarak şu talepler hükümete iletildi:

1)      Uzmanlardan oluşan yeni bir hükümetin kurulması,
2)      Bürokratların maaşlarının ve haklarının ülkenin iktisadî durumu gözetilerek güncellenmesi,
3)      Özelleştirmelerin gözden geçirilmesi,
4)      7 Şubat olaylarının incelenmesi için bağımsız bir uzman araştırma ekibinin görevlendirilmesi.

Bu taleplerin eylemlerin çıkış noktasında işçilerin dile getirdiği ifadelerden farklı olduğu gözden kaçmayacaktır. Örneğin, işçiler özelleştirmelerin tamamıyla iptal edilmesini istiyorlardı. Plenumdan çıkan talep ise “gözden geçirilmesi” yönünde. Öte yandan “uzmanlardan oluşan” bir teknokratlar hükümetinin neler getireceği ise Kemal Derviş gibi Dünya Bankası/IMF ekolüne mensup teknokratlardan çok çekmiş bizim gibi ülkelerin vatandaşları için malum.

Şu aşamada Tuzla ve Saraybosna kanton meclislerinin plenumdan gelen “uzmanlardan oluşan bir hükümet kurulması” talebini onayladığını da eklememiz gerekiyor

Sendikaların ve sol parti ve örgütlerin içinde bulunduğu durum başka bir alternatifi mümkün kılmıyor. Plenumlara öncülük eden aydınlar da bunun farkında ve Bosna gibi güçlü bir devlet yapısının bulunmadığı bir ülkede “uzmanlar”ın daha kolay kontrol edilebileceğini, bu sürecin bir geçiş süreci olacağı, zaman içinde emekçilerin kendi örgütlenmelerini gerçekleştirip iktidara aday olmaları gerektiğini belirtiyor.

Bosna’nın düzlüğe çıkması da ancak bu şekilde mümkün görünüyor.
.